Kuran Ahlakı - İman Sahiplerinin Özellikleri
Yüce Allah müminleri, yaşadıkları hak din ahlakını başkalarına da anlatmakla sorumlu kılmıştır. Bu nedenle insanlara Allah’ın varlığını, birliğini ve yüceliğini anlatarak, onları Kuran ahlakına çağırmakla görevli olan müminler için konuşmak hem büyük bir nimet hem de önemli bir ibadettir. Bu doğrultuda müminler, Allah’ı zikreder, insanlara sözün en güzelini söyler, onlara din ahlakını tebliğ eder, iyiliği emreder kötülükten men ederler. Ancak sohbet ortamlarında Kuran ahlakına uygun olmadığını bildikleri için başka kimseye söz hakkı tanımadan, tüm konuşmayı tek başlarına yapmaya çalışmaktan da şiddetle sakınırlar.
Kuran’ın “Asla; demekte olduğunu yazacağız ve onun için azapta(n) da süre tanıdıkça tanıyacağız. Onun söylemekte olduğuna Biz mirasçı olacağız; o Bize, ‘yapayalnız tek başına’ gelecektir.“ (Meryem Suresi, 79-80) ayetleriyle bildirildiği gibi, insanın ağzından çıkan her kelime Allah Katında yazılmaktadır. Dolayısıyla insanlar inandıkları her fikirden, akıllarından geçirdikleri her düşünceden, gösterdikleri her tavırdan sorumlu oldukları gibi, söyledikleri her sözden de sorumlu tutulacak ve Ahirette buna göre bir karşılık göreceklerdir. Bu nedenle insanın dünya hayatındaki hedefi, Allah’ın huzuruna vardığında utanacağı, açıklamasını yapamayacağı, pişmanlığa kapılacağı tek bir söz dahi sarf etmemek olmalıdır.
Rabbimiz’in Kuran ayetleriyle haber verdiği bu önemli gerçeğin en açık şekilde şuuruna varan ve bu üstün ahlakı en güzel şekilde yaşayan kimseler, hiç şüphesiz“ iman sahipleri”dir. Müminler, tüm hayatlarını Allah’ın rızasını kazanmak için çaba sarf ederek geçirirler. Tüm hareketleri, aldıkları kararlar, tavırları, ahlakı Allah’ın hoşnut olacağı şekildedir. Aynı durum konuşmaları, sohbetleri ve kullandıkları üslup için de geçerlidir. Müslüman, Allah rızası için, karşıdaki kişiye fayda verecekse konuşur. Konuşmalarında kendini ön plana çıkarma, bildiklerini vurgulama gibi bir iddiası yoktur. Gerektiği zaman hiç konuşmaz, sadece dinler. Gerektiği zaman birkaç cümleyle kanaatini bildirir ve karşısındaki kişinin tefekkürlerinden istifade etmeyi tercih eder. Ancak toplum içinde bazı kişilerin Kuran ahlakına dayalı olan bu konuşma üslubundan çok uzak bir üslup kullandıkları görülmektedir.
Hikmetli Konuşmayı Engelleyen Üslup Hataları
Müslüman, Allah rızası için, karşıdaki kişiye fayda verecekse konuşur. Konuşmalarında kendini ön plana çıkarma gibi bir iddiası yoktur. Ancak sohbet ortamlarında başka kimseye söz hakkı tanımadan, tüm konuşmayı tek başına yapmaya çalışan ve “en iyi ben bilirim, o nedenle en çok ben konuşmalıyım“ anlayışıyla hareket eden kimselere çok sık rastlanmaktadır. Bu kişilerin dikkat çeken ve hikmetli konuşmalarını engelleyen özelliklerinden bazıları şöyledir:
Kimseyi dinlemeden yalnızca kendi konuşan ve devamlı karşısındakilerin sözünü kesen bu kişiler, genelde çok yüksek bir ses tonu kullanırlar. Bu şekilde konuşarak karşılarındaki kişilere kendi doğrularını kabul ettirecekleri ve saygı edinecekleri düşüncesindedirler. Kendilerini haklı göstermek, karşı tarafı yıldırmak, ikna etmek veya susturup üste çıkmak için bağırarak konuşmaktan çekinmezler. Oysa Müslümanların ses tonu itidallidir. Allah Kuran’da bu konuyu müminlere, Hz. Lokman (a.s).‘ın oğluna verdiği bir öğüdü aktararak hatırlatmıştır:
“Yürüyüşünde orta bir yol tut, sesinden de (yüksek perdeleri) eksilt. Çünkü, seslerin en çirkin olanı gerçekten eşeklerin sesidir.” (Lokman Suresi, 19)
Bu kişilerin çevrelerindeki kişileri dinlemek, onların fikirlerinden istifade etmek gibi bir düşünceleri yoktur. Konuşmayı tek kişilik bir konferansa dönüştürmenin bir üstünlük, bir başarı olduğunu zanneder ve bu durumun karşılarındaki kişilerde ne tür bir rahatsızlık oluşturabileceğini hiç düşünmezler.
Başka kişilerin bazı konuları kendilerinden daha iyi bileceğine ya da daha hikmetli bir şekilde ifade edebileceğine ihtimal dahi vermezler. Bu, tüm Müslümanların şiddetle kaçınmaları gereken, yanlış bir davranış şeklidir. Rabbimiz bir ayetinde şu şekilde buyurmuştur:
“...Biz dilediğimizi derecelerle yükseltiriz. Ve her bilgi sahibinin üstünde daha iyi bir bilen vardır.” (Yusuf Suresi, 76)
‘“En iyi ben bilirim“ mantığındaki kişiler, genellikle kendilerini akıllı ve bilgili kişiler olarak göstermeye çalışır, bazen pek çok insanın bildiği, bazen de kulaktan dolma yüzeysel bilgileri bu tavırları için aracı olarak kullanırlar. Çevrelerindeki insanlara her fırsatta sözde bilgilerini ve tecrübelerini ispatlamaya çalışırlar. Pek çok kötü ahlak özelliğinin olduğu gibi, “ben bilirim“ mantığının kaynağı da aklın ve anlayışın devreden çıktığı nefistir.
Konuşan bir kişiyi sözünü kesmeden nezaketle dinlemek, Allah’ın rızasını kazandıracağı umulan güzel tavırlardan biridir. Bu tavır, konuşmacıya ve söylediklerine duyulan saygının bir göstergesidir. Buna karşın, Kuran ahlakının yaşanmadığı yerlerde insanların konuşana kulak vermemeleri, birbirlerinin sözünü dinlememeleri, aynı anda tartışarak ve üste çıkarak konuşmaları alışılmış tavırlardır. Özellikle televizyonlardaki tartışma programlarında bunun örneklerine sıkça rastlanır. Her biri kendi dalında uzmanlaşmış kimseler bile, kimi zaman nezaketten ve saygıdan tamamen uzak bir üslup sergileyebilmektedirler. Bu gibi kişiler, birbirlerinin anlattıklarından istifade etmek yerine kibirli bir üslupla kendi sözlerini dinletip kabul ettirmeye çalışırlar.
Sohbet ederken çok uzun cümleler kurmak da karşı tarafı rahatsız eden tavırlardan biridir. Adabın, konuşma arasında bir boşluk bırakarak, karşı tarafın varsa fikrinin alınması şeklinde olması gerekir. Lafı alan kişinin de aynı şekilde cümleleri tekrarlamaktan kaçınması, uzun konuşmamaya dikkat etmesi önemlidir. Birisinin söylemek istediği bir sözü varken konuyu değiştirip konudan konuya geçmemesi, karşıdaki kişiyi onun yüzüne bakarak dinlemesi, vakti olmayan, gitmesi gereken birisini dinlemek zorunda bırakmaması gerekir.
Uzmanlık gerektiren konularda, uzman bir kişinin konuşması tabi ki çok doğaldır. Ancak şahsi kanaat ve fikir bildirilen konularda sohbete herkes katılmalı, herkes kendi fikrini belirtmelidir. Bu şekilde herkesin kanaati öğrenilir, kişiliği hakkında fikir edinme imkanı oluşur. “Benden az biliyor, o nedenle konuşmasın” ya da “Sadece bilenler konuşsun” şeklindeki düşünce şekilleri son derece yanlıştır. Belki bir kişi diğerine göre teknik olarak daha az şey biliyor olabilir, ama Allah’ın lütfettiği hikmet sayesinde olayların çok daha bilinmeyen yönlerini fark etmiş olabilir. Konuya tüm detayları ile hakim olan kişi ise, belki detaylarda boğulmuş ve o konunun hikmetli yönlerini görememiş olabilir. Bu nedenlerle, sohbete katılan her kişinin kendi fikrini beyan etmesi, ortaya yeni fikirlerin ve farklı bakış açılarının çıkması açısından çok önemlidir.
Peygamber Efendimiz (sav) de bir hadis-i şeriflerinde, Allah’ın anılması dışındaki gereksiz konuşmalarla ilgili şu şekilde buyurmuştur:
İbn-u Ömer Radıyallahu anhümâ anlatıyor:
“Resûlullah (s.a.v.) buyurdular ki: “Allah’ın zikri dışında kelamı çok yapmayın. Zira, Allah’ın zikri dışında çok kelam, kalbe kasvet (katılık) verir. Şunu bilin ki, insanların Allah’a en uzak olanı kalbi katı olanlardır.”(Tirmizi, Zühd 62, (2413). (5891)
Müslümanların Güzel Sohbeti
Müslümanların kendilerini ön plana çıkarmak, öne geçip konuşmada üste çıkmak, son sözü söylemek gibi nefsani amaçları yoktur. Bu nedenle üslupları itidalli ve sakindir. Kuran ahlakından kaynaklanan nezaket anlayışları gereği önceliği her zaman birbirlerine tanır, birbirlerinin anlattıklarından en iyi şekilde istifade etmeye çalışır ve cahilce tavırlar göstermekten kaçınırlar.
Sohbetleri ise içten ve samimidir. Müminler istişareyle hareket ettiklerinden herkesin sözü ve fikri değerlidir. Müminler “benim düşüncem en doğrusu“ gibi kibire ve inatçılığa dayalı ısrarcılıktan uzak dururlar. Bir Müslüman, her zaman için kendisinden daha iyi bilen biri olabileceğinin şuurundadır. Dolayısıyla bu hayırlı konuşmalar, Müslümanların imanda derinleşmelerine, tefekkürlerinin güçlenmesine, kavrayış güçlerinin artmasına ve yaratılış delilleri üzerinde daha çok düşünmelerine vesile olur.
Sohbet aynı zamanda karşıdaki insanı tanımak, güzel ahlak özelliklerinden ve tefekkürlerinden istifade etmek açısından da çok önemli bir fırsattır. İnsanın duyguları, düşünceleri, istekleri gibi eksik yönleri de konuşmalarına yansır. Konuşma üslubu, kötü ahlak özelliklerine sahip kişilerle derin iman sahibi kişileri birbirinden ayırır. Çünkü iman sahibi bir insan, güçlü Allah korkusu gereği, karşısındakine rahatsızlık vermeyen, samimi, hikmetli, ümitvar, nezaketli, ölçülü, itidalli, alçakgönüllü ve her olayın hayır yönlerini dile getiren bir konuşma tarzı benimser. Boş ve yararsız sohbetlerden, insanları ümitsizliğe, ye’se ve karmaşaya sürükleyen konuşmalardan itinayla kaçınırlar.
Hikmet Nedir
Hikmet, kelime anlamı olarak "sözde ve davranışta tam ve doğru isabet, lafzı az manası engin söz, Kuran'da Allah'ın Peygamberlerine ve seçkin halis kullarına nasip ettiği derin anlayış kabiliyeti" gibi çok çeşitli anlamlarda kullanılabilen geniş kapsamlı bir kavramdır. İslam alimleri, hikmet için çeşitli tarifler yapmışlardır. Fakat çoğunluğun üzerinde ittifak ettiği tarif şudur:
"Hikmet; faydalı ilim ve salih ameldir." (Elmalılı M. Hamdi Yazır, Hak dini Kur'ân Dili, I, 915)
Bu durumda hikmetli konuşmak dendiğinde anlaşılması gereken faydalı, özlü, doğru, yerinde ve gerektiği kadar konuşmak olmalıdır.
Çok Değil Hikmetli Konuşmak
Uzmanlık gerektiren konularda, uzman bir kişinin konuşması tabi ki çok doğaldır. Ancak şahsi kanaat ve fikir bildirilen konularda sohbete herkes katılmalı, herkes kendi fikrini belirtmelidir. Bu şekilde herkesin kanaati öğrenilir, kişiliği hakkında fikir edinme imkanı oluşur. “Benden az biliyor, o nedenle konuşmasın” ya da “Sadece bilenler konuşsun” şeklindeki düşünce şekilleri son derece yanlıştır. Belki bir kişi diğerine göre teknik olarak daha az şey biliyor olabilir, ama Allah’ın lütfettiği hikmet sayesinde olayların çok daha bilinmeyen yönlerini fark etmiş olabilir. Konuya tüm detayları ile hakim olan kişi ise, belki detaylarda boğulmuş ve o konunun hikmetli yönlerini görememiş olabilir. Bu nedenlerle, sohbete katılan her kişinin kendi fikrini beyan etmesi, ortaya yeni fikirlerin ve farklı bakış açılarının çıkması açısından çok önemlidir.
Peygamber Efendimiz (sav) de bir hadis-i şeriflerinde, Allah’ın anılması dışındaki gereksiz konuşmalarla ilgili şu şekilde buyurmuştur:
İbn-u Ömer Radıyallahu anhümâ anlatıyor:
“Resûlullah (s.a.v.) buyurdular ki: “Allah’ın zikri dışında kelamı çok yapmayın. Zira, Allah’ın zikri dışında çok kelam, kalbe kasvet (katılık) verir. Şunu bilin ki, insanların Allah’a en uzak olanı kalbi katı olanlardır.”(Tirmizi, Zühd 62, (2413). (5891)
Hz. Aişe (r.a.), Resulullah (s.a.v.)’in Müslümanın Nasıl Konuşması Gerektiğine Dair Sözlerini Şöyle Tarif Eder:
“O, sizlerin konuştuğunuz gibi lafları çabuk çabuk ve peş peşe sıralamazdı, sözleri az ve özdü. Halbuki sizler cümleleri birbirine ekleyip duruyorsunuz.” (El Fevaid, Huccetü’l İslam İmam Gazali, İhya’u Ulum’id-din, 2. cilt, Çeviri: Dr. Sıtkı Gülle, Huzur Yayınevi, İstanbul 1998, s. 800)
“Allah Resülü (s.a.v.) çok veciz (kısa, öz, az sözle çok mana ifadesi) konuşurdu. Böyle konuşmasını kendisine Allah Katından Cebrail getirmişti. Kısa cümleler içinde bütün maksadını yansıtırdı. Veciz sözlü cümleler söylerdi, sözlerinde ne fazlalık ne de eksiklik bulunurdu. Kelimeleri bir ahenk içinde birbirini izler, sözcükleri arasında duraklar ve böylece dinleyenleri sözlerini belleyip ezberlerlerdi. Sesi gürdü ve tatlıydı. Gerektiğinde konuşurdu, kötü laflar etmezdi, hep hakkı söylerdi.” (Ebu Davud, Huccetü’l İslam İmam Gazali, İhya’u Ulum’id-din, 2. cilt, Çeviri: Dr. Sıtkı Gülle, Huzur Yayınevi, İstanbul 1998, s. 800)
“Kendisi sustuğunda huzurdakiler konuşurdu. Katında tartışma yapılmazdı.” (Tırmizi; Huccetü’l İslam İmam Gazali, İhya’u Ulum’id-din, 2. cilt, Çeviri: Dr. Sıtkı Gülle, Huzur Yayınevi, İstanbul 1998, s. 800)
“Sahabelerinin yüzlerine karşı son derece güler ve gülümserdi, onların konuştuklarını beğenir, dikkatle dinler, kendisini onlardan biri sayardı.” (a.g.e.)
Hz. Ebu Umame (ra)’den: “İnsanların en güleç yüzlüsü ve hoş canlısı idiler.” (G.Ahmed Ziyaüddin, Ramuz El Hadis, 2. cilt, Gonca Yayınevi, İstanbul, 1997, 521/4)
Hz. Enes (ra) şunu bildirmiştir: “Efendimiz (sav) halkın en latifecisi (hoş söz, şaka, mizah, söz ile iltifat) idi.” (a.g.e.)
Güzel Sohbete En Güzel Örnek Peygamber Efendimiz (s.a.v)’in Sohbetleridir
Mümin, kendisi bir konuda bilgi sahibi olsa dahi, karşısındakinin de bir başka konuda derin bilgi sahibi olabileceğini düşünür. Bu nedenle diğer mümin kardeşlerini ilgi ve nezaketle dinler. Müslümanların bu üstün ahlakı, Kuran ayetlerine uymanın bir sonucu ve Peygamberimiz Hz. Muhammed (s.a.v.)'in ahlakının müminlerdeki bir yansımasıdır. İmam Gazali, hadis kaynaklarına dayanarak Peygamberimiz (s.a.v.)'in sohbet ortamlarını şöyle tarif etmiştir:
“... Huzurunda oturan herkese mübarek yüzünden nasibini verir, iltifat buyururdu. Bu yüzden huzurundaki herkes onun nezdinde kendisinden daha değerlisi olmadığı düşüncesine kapılırdı. Evet onun oturuşu, dinleyişi, sözleri, güzel latifeleri ve teveccühü hep nezdinde oturanlar içindi. Bununla birlikte onun meclisi haya, tevazu ve emniyet meclisiydi... Kendilerine ikram ve gönüllerini hoş tutmak için sahabelerini künyeleri ile çağırır, künyesi olmayanlara künye bularak onunla hitap ederdi.” (Huccetü'l İslam İmam Gazali, İhya'u Ulum'id-din, 2. cilt, Çeviri: Dr. Sıtkı Gülle, Huzur Yayın Evi, 1998, s.798)
“Kime dilerse hikmeti ona verir; şüphesiz kendisine hikmet verilene büyük bir hayır da verilmiştir.” (Bakara Suresi, 269) ayetiyle de haber verildiği üzere, hikmet sahibi olmak yalnızca Peygamberlere ait bir özellik değildir. Tüm iman edenler, -erkek olsun kadın olsun- böyle büyük bir hayrın ve nimetin kendilerine verilmesini Rabbimiz'den dileyebilirler.
Hikmetin ne denli büyük bir nimet olduğunun farkında olan müminler dualarında Allah'tan kendilerine “hikmet, anlatım çarpıcılığı ve etkili bir hitabet kabiliyeti” vermesini isterler. Kuran'da Peygamberlerin de bu yönde dua ettiklerine örnek olarak Hz. İbrahim (a.s.)'ın duası verilmektedir:
“Rabbim, bana hikmet (ve hüküm) bağışla ve beni salih olanlara kat; Sonra gelecekler arasında bana bir doğruluk dili (lisan-ı sıdk) ver.” (Şuara Suresi, 83-84)
Konuşan bir kişiyi sözünü kesmeden nezaketle dinlemek, Allah'ın rızasını kazandıracağı umulan güzel tavırlardan biridir. Bu tavır, konuşmacıya ve söylediklerine duyulan saygının bir göstergesidir. Buna karşın, Kuran ahlakının yaşanmadığı yerlerde insanların konuşana kulak vermemeleri, birbirlerinin sözünü dinlememeleri, aynı anda tartışarak ve üste çıkarak konuşmaları alışılmış tavırlardır.
İlmi Mercek Dergisi
alıntı