Sabetayizm ve Türkiye Dönmeleri
Son dönemlerde basında Sabetayizm ve Sabetay Sevinin hayatı hakkında yapılan yorumlardaki artış dikkat çekmektedir. Bu durum akla önemli bir soruyu getirmektedir. Ortaya çıktıkları tarihin üzerinden 350 yıl geçmesine rağmen hala tepkilere neden olan ve her dönem merak edilen Sabetaycılar, dünyaya kapattıkları kapıların arkasında nasıl bir hayat yaşamaktadırlar?
Sabetaycılık kavramı ve bununla eş anlamlı olarak kullanılan Dönmelik ifadesi, 17. yüzyıl Osmanlı İmparatorluğu topraklarında ortaya çıkmıştır. O dönemden bu yana, Sabetaycılar ya da Dönmeler deyimleri, belirli bir insan grubunu tanımlamak için kullanılmış ve tartışıldığı her dönemde bu grup hakkında üretilen çeşitli dedikodular ve komplo teorileri sonucunda şu soru akla gelmiştir: Sabetaycılar söylendiği gibi büyük güçlere ve Müslümanlara karşı karanlık planlara sahip midirler? Bu noktada Sabetaycılığın tarih içindeki gelişimini incelemekte yarar vardır.
Sabetaycılığın Doğuşu
Tarihteki sahte Mesihlerin en ünlüsü olan ve Elisabetta ismini veren Sabetay Sevi, 1626 yılında İzmir’de doğmuş, çocukluk ve gençlik yıllarını bu şehirde geçirmiştir. İzmir’in tanınmış hahamlarından İsak dAlbadan Tevrat, Talmud ve Kabala eğitimi alan Sevi, Rabbi Josef Eskapadan ise mistisizmi öğrenmiştir. (Abraham Galante, Nouveaux Documents sur Sabbatai Sevi, İstanbul, 1935, s. 17; Josef Kastein, Sabbatai Zewi der Messias von İzmir, Berlin, 1930, s. 21-22.) Genç yaşta Kabalaya büyük ilgi duyan Sabetay Sevi, böylece Kabalist olmaya, Kabalaya uygun bir yaşam sürmeye karar vermiştir. Daha 15 yaşında geniş bir Kabala bilgisine sahip olan Seviye göre bir gerçek vardı: O da Kabalanın dünyasıydı. (Abdurrahman Küçük, Dönmeler (Sabatayistler) Tarihi, Andaç Yayınları, 6. Baskı, Ankara, 2003, s. 217.) Bu nedenle kendine rehber ve yol gösterici olarak Kabalayı edinmişti.
22 yaşına geldiğinde, Sabetay Sevi Mesihliğini ilan etti ve çok sayıda insanı kendi sapkın fikirlerine ortak etmeyi başardı. Çevresinde toplananların sayısı günden güne artıyordu. Bu gelişmelerden en çok rahatsız olanların başındaysa, önde gelen Yahudi din adamları geliyordu. Hahamlar onu lanetleyip aforoz ettiler. Kendisine karşı oluşan büyük tepki nedeniyle Sevi, İzmir’den ayrılmak zorunda kaldı ve faaliyetlerine İstanbul, Selanik, Atina, Kahire ve Kudüs’te devam etti.
Sabetay Sevi kendisini Yahudileri kurtarmaya gelen Tanrının oğlu olarak tanıtıyordu. Tüm dünya Yahudilerinin yüzyıllardır beklediği büyük kurtarıcı olduğunu iddia etti ve Avrupa’daki Yahudiler de dahil olmak üzere kalabalık bir taraftar kitlesi topladı. Sevinin vaadi, Avrupa Yahudilerini çektikleri sıkıntılardan kurtarmak, Kutsal Topraklarda bir Yahudi devleti ve Yahudi egemenliğinde bir dünya kurmaktı. Propagandasını da bu vaatler üzerine kurdu. Sabetay Sevinin Mesihlik iddiasıyla ortaya çıkması, Yahudi cemaatlerinde heyecan ve kaynaşmaya neden oldu. Bu konuyla ilgili Yahudi yazar Moshe Sevilla Sharonun dikkat çektiği nokta oldukça önemlidir:
Avrupa Yahudileri arasında Kabala felsefesinden beslenen mistik kurtuluş umudu, İsrail tarihinde sahte mesih kavramının doğmasına yol açtı. Sahte Mesihler, bu mistik felsefenin verdiği coşkuyla mesih olduklarına ve Tanrı tarafından İsrail’i sürgünden kurtarmaya memur edildiklerine inanan ya da çeşitli eylemlerinden dolayı toplumun Mesih olduklarına inandığı kişilerdi. (Moshe Sevilla Sharon, Türkiye Yahudileri, İletişim Yayınları, 1992, s. 68.) (Moshe Sevilla Sharonun bu ifadeleri, Kabalanın rolüne dikkat çekmesi açısından ayrıca önemlidir.)
Sabetay Sevinin Din Ahlakından Uzak Hayatı
Sabetay Sevinin üzerinde durulması gereken bir yönü, öne sürdüğü günahın kutsallığı teorisidir. Sevi, kendisini Mesih olarak ilan ettikten sonra Yahudi dininin günah saydığı eylemleri birbiri ardına işlemeye başlamıştır. Yahudi inançlarına göre söylenmesi yasak olan Allah'ın ismini (YHWH) ısrarla söylemiş (Abraham Galante, Les Juifes dİzmir, İstanbul, 1937, s. 238.), Şabat gününe uymamış, yenmesi dinen yasak olan yağları (bu yağlar Kuranda Enam Suresinin 146. ayetinde bildirilmektedir) yemiştir. Kısacası Musevilikte haram olan eylemleri birer birer serbest bırakmıştır. Encyclopaedia Judaica, sahte Mesih Sevinin bu davranışlarının, kendisinin tüm günahları serbest bırakmaya yönelik bir misyonu olduğu inancından kaynaklandığını yazmaktadır. Kudüs İbrani Üniversitesinden Gershom G. Scholem ise, Major Trends in Jewish Mysticism (Yahudi Mistisizminde Başlıca Yönelimler) adlı kitabında, Sevinin bu davranışlarının günahın kutsallığı doktrinine dayandığını belirtmektedir.
Sevinin hayatındaki dönüm noktalarından biri, Kudüs’e yaptığı yolculuk sırasında, 1665 yılında, Gazzeli Nathan (Abraham Benjamen Nathan) ile tanışmasıdır. Isaac Lurianın Kabala okuluna bağlı olan Nathan, Sabetaya bir rüya gördüğünü ve bu rüyada Sabetayın gerçek Mesih olduğunun kendisine haber verildiğini söyler. (İbrahim Alaeddin Gövsa, Sabatay Sevi, Anka Yayınları, İstanbul, 2000, s. 36.) Nathan, Sabatay Seviye vereceği desteğe karşılık Mesihin peygamberi ünvanını alır. Gazzeli Nathan bu tarihten sonra kendi sahte peygamberliği ile birlikte Sabetay Sevinin sahte mesihliğinin propagandasını yapmaya başlar. Bu haberler Yahudi dünyasının dört bir yanına dalga dalga yayılır ve oldukça önemli bir etki yaratır.
1666 yılında Anadolu, Avrupa, Orta Doğuda Seviyi İsrail Kralı ve Mesih olarak kabul eden çok sayıda kişinin varlığı söz konusudur. İzmir’e dönen Sevi, Nathanın da desteğiyle, politik gücü ele alacağını ima eder. Müritleri ise, yakında Sevinin Türk Sultanını savaş yapmadan yeneceğini ve kendine köle edeceğini söylemeye başlarlar.
Osmanlı Yönetiminin Sabetay Seviye Tepkisi
Sabetay ve yandaşlarının aşırı davranışları ve sapkın düşünceleri, doğal olarak Osmanlı otoritelerini harekete geçirmişti. Sabetay Sevi gözaltına alınıp İstanbul’a ***ürülerek yargılandı. Osmanlı yönetimi kendisine Mesihliğini ispat etmesini yoksa öldürüleceğini belirtti. Bunun üzerine sorgulamasında Mesihlik iddialarını kabul etmeyerek kendisine yöneltilen suçlamaları kesin bir dille reddetti, sıradan bir haham olduğunu iddia etti; hatta kendisine Mesihlik atfeden Yahudileri suçlayarak kendini temize çıkarmaya çalıştı. Bu şekilde beraat edemeyeceğini anlayınca, içinde bulunduğu zor durumdan kurtulmak için İslam’ı seçtiğini açıkladı. 16 Eylül 1666da Müslüman oldu (The Jewish Encyclopedia, XI, s. 224.) ve Sultan IV. Mehmedin huzurunda kelime-i şehadet getirerek, Aziz Mehmet Efendi adını aldı.
Ancak bu göstermelik bir din değiştirmeydi. Ünlü tarihçi Cemal Kutay, Sabetayın çağın önde gelen alimlerinden Vani Mehmet Efendi müstesna olmak üzere herkesi kandırmayı başardığını ifade etmektedir. Vani Mehmet Efendi ise düşüncelerini şöyle dile getirmiştir:
Bu adamın Müslümanlığı kalbi hisler ve ihlas ile kabul ettiğine kani değilim. Fakat dinimiz, şüpheyi reddeder ve kişinin imanı üzerinde hüküm, ancak Cenab-ı Hakkındır.
Bu itibarla ihlas ile Müslüman olmasını niyazdan başka şey yapamam. Fakat ileride görülecektir ki, bugün adı Mehmet Aziz Efendi olan Sabetay Sevinin etrafında toplananlar, kendi yollarını terk etmeyecekler ve hatta ayrı bir cemaat teşkil edeceklerdir. Aralarında tefrika dahi çıkması muhtemeldir. (Cemal Kutay, Tarih Sohbetleri, VIII, İstanbul, 1968, s. 174.)
Sabetaycılık konusunda yapılmış tarihi, ilmi, sosyal ve kültürel araştırmalar iki dinli ve iki kimlikli bir cemaat olduklarını ortaya koymaktadır. Bu nedenle her Sabetaycının hem Türkçe hem de İbranice adı bulunmaktaydı. Türkçe adlar toplumsal yaşamda, İbranice adlar ise aile ve cemaat içinde kullanılmaktaydı. (Yalçın, Soner, Efendi Beyaz Türklerin Büyük Sırrı, 14. Baskı, İstanbul, 2004, s. 40)
Müslümanlığın Kabulünden Sonra Sabetaycılık
Sabetay Sevi Müslüman olduktan sonra da Mesihlik iddialarını terk etmez, adamlarına haberler göndererek, kendisinin sadece görünüşte Müslüman olduğunu, gerçekte ise kendi kurduğu Mesihi inancını yaşamaya ve yaymaya devam ettiğini duyurur. Ancak Sabetay Sevinin İslamiyet’e dönüşü bazı taraftarlarını büyük hayal kırıklığına uğratır. Çok sayıda müridi onu terk eder. Kalanlar ise, onun ve Gazzeli Nathanın Kabala ve Yahudi efsanelerine dayanarak yaptığı tevillere inanarak bağlılıklarını sürdürürler; onun Mesih olduğuna gönülden inanarak ardından giderler ve Müslüman olurlar. Ancak bu da, tamamen göstermelik bir din değiştirme olmuştur. Sabetay Sevi ve taraftarları gizli olarak Yahudiliklerini sürdürmeye devam etmişlerdir. Bu nedenle de Müslüman halk tarafından Dönmeler olarak isimlendirilmişlerdir.
Sevi, Müslüman olduktan sonra faaliyetlerini gizliden gizliye devam ettirmiştir. Beklenilenin aksine, eskisinden daha da rahat davranmıştır. Takva bir Müslüman gibi görünmeye özen göstererek, Yahudilere İslamiyet’i tebliğ görünümü altında sapkın fikirlerini yaymaya devam etmiştir. Mesihlik iddiasından hiçbir zaman vazgeçmeyen Sabetay Sevi, tüm bunların sonucunda, Türk topraklarında bir nevi dönmelik mezhebi tesis etmiştir.
Bu konuda şimdiye kadar yapılmış en kapsamlı çalışmanın sahibi Gershom Scholemin belirttiği gibi, ömrünün son 10 yılını Müslüman görünümü altında geçiren Sabetay Sevinin bu iki taraflı tutumu taraftarlarınca da benimsenmiştir. 18 Emir olarak tanınan prensiplerinin özellikle 16. maddesi, dönmelerin tavırlarının nasıl olması gerektiğini göstermesi açısından oldukça önemlidir:
16. madde: Türklerin gözlerini örtmek için adetlerine dikkat edilsin. Ramazan orucu ve kurban için sıkıntı gösterilmesin. Zahiri her ibadet uygulansın. (Gershom Scholem, Le Messianisme Juif, Paris, 1970.)
Ne var ki, Sabetay Sevi, çalışmalarının bir kere daha deşifre olmasının ardından Şeyhülislam Vani Efendinin emriyle bir tek Yahudinin bile yaşamadığı Ülgüne (Arnavutlukun deniz kıyısında bulunan bir şehirdir. Sabetaycılar Akkum adıyla da burayı tanımlarlar) sürgüne yollanmış ve 1676da orada ölmüştür. (
Üç Sebataycı Cemaat)