İmam Buhâri Hazretleri
Adı: Muhammed b. İsmâil b. İbrâhim'dir. Hicri 194 yılının, şevvâl ayında; mübârek bir Cum'a günü, Buhârâ'da doğdu. Künyesi: Ebû Abdullah olup, İmâm Buhâri ismiyle şöhret kazandı. İlk dersini, babasından aldı. Babası da (hadis ilminde) dördüncü tabaka râvilerinden idi.
O zaman Buhârâ, önemli ilim merkezlerinden biriydi! Muhammed b. İsmâil (rahmetullahi aley) ne yazık ki, küçük yaşta yetim kaldı. Babasından miras kalan epeyce serveti, sâliha bir hanım olan annesi; onun ve kardeşinin tahsilleri için harcadı. Bu sırada küçük Muhammed'in başına, bir aksilik daha geldi. Bir hastalık sebebiyle, gözleri görmez oldu! Çok üzülen anneciği, tedâvi için, hiç bir fedâkârlıktan kaçınmadı. Fakat oğlunun körlüğü, devam ediyordu. Annesi duâ etmekten başka, çâre kalmadığını anladı.
Bir gece gözyaşları arasında duâ ederken, uyuyakaldı! Rüyâsında İbrâhim aleyhisselâmı gördü. O büyük peygamberden;oğlu için duâ ricâ etti. İbrahim aleyhisselâm tebessümle buyurdu ki: ''Üzülme kızım! Allahü teâlâ, oğlunun gözlerini iâde edecek! '' heyecanla uyandığında oğlu sevinçle, kendisine sarıldı ve: ''Anneciğim! Seni artık görüyorum!'' diye müjdeledi. Sonra Buhârâ'daki âlimlerden, hadis-i şerif öğrenmeye başladı. Önce kâtipler arasında, kâtiplik yapıyordu! 10 yaşından itibaren, âlimlerin derslerini dikkatle takip etti. 15 yaşına girmeden; 70.000 hadis-i şerif ezberindeydi! Bu zekâ ve hafıza hârikasını görenler: ''Hakikaten bu kadar hadis-i şerifi, ezberledin mi?'' diye sordular. O da sâkin sâkin, cevap verdi: ''Evet! Hatta, 70.000'den de fazla hâdislerin, kim tarafından rivâyet edildiği de hatırımdadır.
Ayrıca râvilerin, ölüm ve doğum tarihlerini de, söyleyebilirim.'' 16 yaşına girince; Abdullah b. Mübârek ve Vaki b. Cerrâh hazretlerinin hadis kitaplarını, tamamen ezberlemiş bulunuyordu! 16 yaşından itibaren, ilim öğrenmek üzere seyâhatlara başladı. Pek çok ilim merkezine ilim yolunda koşanlardan yaptığı bu seyahâtlar;40 yaşına kadar devam etti.
İmtihân
Bağdad'a geldiği zaman, orada hadis âlimleri kendisini imtihân etmek istediler. Çünkü henüz yaşlanmamıştı. Genç olmasına rağmen, gerçekten bilgili miydi; merak ediyorlardı! Yüz tâne hadis-i şerif metnini ve rivâyet edenleri, ayrı kâğıtlara yazdılar. Hepsini karıştırıp, Muhammed Buhâri (rahmetullahi aley) hazretlerinin önüne bıraktılar! Bu hâdis-i şerifleri biliyor musunuz?''diye sordular. O da hepsini teker teker, rivâyet edenleriyle birlikte yerli yerine yerleştirdi. Sonra, kendilerine bildirdi . Basra câmiine geldiği zaman ise, bir müslüman seslendi: ''Ey Basralılar! Muhammed b. İsmâil Buhâri (rahmetullahi aley) şehrimizi teşrif etmiştir. İlminden istifâde etmek isteyenler, gelsinler.'' Gidip baktılar ki; genç bir zât, direk arkasında namaz kılıyor! Namazı bitince, Basralılar etrafını sarıp; kendilerine hadis-i şerif yazdırmasını istediler. O da bu istekleri kabul edip, bir miktar yazdırdı. Sonra onun geldiğini bildiren kimse yarın da; bişka bir yerde hadis yazdıracağını ilân etti. Ertesi gün başına toplananlar, 1.000 kişiden fazlaydı! İmlâdan (yazdırmadan) önce, bir konuşma yaptı:''Ey Basralılar! görüyorsunuz ki ben, genç biriyim. Buna rağmen benden, hadis-i şerif dinlemek istediniz! Hepinizin daha iyi istifâde etmesi için, sizlere yanlız Basra'lı râvilerin (rivâyet edenlerin) hadis-i şeriflerini yazdıracağım. '' buyurdu ve söylediği gibi yaptı: ''Kişi, sevdiği ile beraberdir!'' hadis-i şerifini yazdırırken, şunları söyledi: ''Siz bu mübârek müjdeyi, şu râvilerin rivayetiyle bilirsiniz!'' ve Basralıların bildiği, râvileri sıraladı. Sonra da, kendisinin bildiği diğer râvi zincirini saydı.
Nişâbûr şehrinde bir âlim, Atâ Keyhârâni'den (rahmetullahi aley) rivâyette bulundu. Fakat Keyhârân'ın, nerede olduğunu bilmiyordu! İmâm Buhari'ye sordu. O da buyurdu ki: ''Keyhârân, Yemen taraflarında bir bölgedir. Atâ Keyhârâni hazretleri ise o hadis-i şerifi falan zâtdan işitmişti!
Sahih-i Buhâri
İslÂm âlimleri ittifakla (söz birliğiyle) buyurmuşlar ki: ''Kur'ân-ı kerimden sonra en sahih kitap, sahih-i Buhâri'dir'' İmÂm Muhammed Buhâri hazretlerinin, en büyük ve en meşhûr eseri budur. Gerçekten sahih hadis-i şerifleri toplayan, çok önemli bir eserdir. Bu kitabını, Mescid-i Harâm'da yazdı. Her hadis-i şerifi yazmadan önce; istihâre yapmiştır! Gusl'edip, Kâ'be'de makâmın arkasında, iki rek'at namaz kılardı. Sahih olduğuna kesin şekilde inandığı, hadis-i şerifleri almıştır. Müsveddenin temize çekilmesini ise, Medine-i münevverede; sevgili peygamberimizin mübârek kabirleri ile, minberi arsındaki ''Ravzâ-ı Mutahhara'' mevkiinde yaptı. Bizzat buyurdu ki: ''Câmiü's-sahih'i 600.000 hadis-i şerif arasından seçtim! Her hadis-i şerifikitaba koymadan önce gusl'edip, iki rek'at namaz kıldım. İstihâre edip, sonra yazdım. Bunları yapmadan, hiçbir hadis-i şerif almadım!Sahih'i 16 yılda tamamladım. Kitapta, 7.275 hadis-i şerif mevcuttur. Rumûzu; 'Hı'' harfidir. Sadece; sahih hadisleri bildirdim. Bununla beraber kitaba yazılmayanlar, daha fazladır!'' Eserin adına ''Sahih'' denilmesinin sebebini ise, şöyle anlatır: ''Rüyâmda, sevgili peygamberimizi gördüm! Karşılarında oturuyor ve elimdeki yelpâzeyle, mübârek yüzlerini serinletiyordum. Rüyâmı anlattığım bâzı büyük zâtlar buyurdular ki: 'Sen, peygamber(s.a.v) efendimizin gerçek hadis-i şeriflerini; sanki o'nun sözleriymiş gibi uydurulan yalanlardan ayıracaksın! diye yorumladılar. Bu rüyâdan sonra daha çok çalişarak, sahih hadisleri topladım. Bu sebeple kitabıma da, ''sahih''adını verdim!
İmâm Buhâri hazretleri(hadis-i şerif râvilerini) çok incelerdi, Dinin emirlerine uymayan,edepleri gözetmeyen veya ahlâkında bir kusûr bulunan kimselerin rivâyetlerini; kitabına yazmadı!''Kütüb-i Sitte''denilen, altı sahih hadis-i şerif kitabının en başta geleni; sahih-i Buhâri'dir.
Seyâhatleri
Gittiği ilim merkezleri: Mekke-i mükerreme ve Medine-i mğnevvere başta olmak üzere; Bağdat, Basra, Kûfe, Mısır, Nişâbûr, Belh, Merv, Askalan, Dımaşk(şam), Hums, Rey, kayseriyye ve diğer beldelerdir. Ulaştığı yerlerde, zamanın meşhûr âlimlerini bulur; onlardan hadis-i şerif dinlerdi. Bir arkadaşı şöyle anlatır: Basra'da birlikte, hadis âlimlerini dolaşırdık. Biz yazardık; O yazmazdı hepimiz kendisine, takılır dururduk: 'Bu duyduklarını, unutacaksın!' derdik. Aradan 16 gün geçince, bizlere: 'Artık bana sataşmakta, çok oldunuz! Yazdıklarınızı getirin de, okuyalım! dedi. Yazdığımız hadislerin, hepsini getirdik. O ise bizim yazdıklarımızın tamamını; ezberden okuyuverdi! O zaman anladık ki, hadis ilminde hiç kimse, onu geçemez!'' ''Annem ve kardeşim Ahmed'le birlikte, Hacca gittik. Hac farizasından sonra anacığım ve kardeşim, Buhârâ'ya döndüler. Ben ise Mekke'de kalıp, hadis-i şerif ve din bilgileri toplamaya başladım. 18 yaşıma girince; sahâbe ve Tâbiin fetvâlarını cem'ettim(topladım). Bir ara, Medine-i münevvereye gittim. Sevgili peygamberimizin kabri şerifi başında ve geceleri ay ışığında; Tarih-i Kebir adlı kitabımı yazdım. Bu kitaptaki her zâtın, ben de bir kıssası (hikâyesi) vardı. Eseri uzatmamak için, hepsini kaydetmedim.
Gerçekten hadis-i şerif râvilerinin hayatları ve hadis ilmindeki durumlarını inceleyen bu eser; kendi sahasında ilk yazılanlar arasındadır . Kitabını yazarken; faydalandığı sahâbe ve Tabiin rivâyetlerini de öğrenmiş oluyordu! ''Hadis-i şerif tahsili için; 2'şer def'a Mısır'A ve Şam'a, 4 def'a Basra'ya gittim. Bağdad ve Kûfe şehirlerine, kaç def'a gittiğimi sayamam!'' demiştir. İmâm Buhâri hazretleri bu seyâhatlerinde; 1.000'den fazla âlimden hadis-i şerif ve diğer ilimleri öğrenmiştir.
İbâdet Ve İhlâsı
İmâm Buhâri hazretlerinin, ibâdetteki ihlâs ve huşûu çok fazlaydı. O kadar ki namaz kılarken, bir eşek arısı kendisini tam 17 def'a sokmuştu da haberi olmamıştı! Çünkü arının soktuğunu, namazda hissetmiyordu! Kendisine, babasından çok mal kalmıştı. O parayla, talebelerinin nafakasını sağlar ve fukâraya sadaka verirdi. Ayrıca herkese iyilik ederdi. Bununla beraber kendisi çok az yer; günde 2-3 bâdemleiktifa eylerdi! Dört sene hiç yemek yemeyip, sâdece ekmekle idâre etti. Sonra hastalandı. Tabipler dediler ki: ''Bu hastalık, yanlız kuru ekmek yemekle meydana gelmiştir!''Bunun üzerine, tekrar bâdeme başladı. (Bâdem öyle bir gıdâdır ki, 40 gün yanlız et yeseniz hastalanırsınız da; yanlız bâdemle yaşıyabilirsiniz!) Ehl-i takvâ olan babası dedi ki:''Mallarıma; bir dirhem harâm veya şüpheli karıştığını bilmiyorum!'' O sebeple yiyeceklerini, dâima baba malıyla te'min ederdi.
Çok cömert, mürüvvet, ihtiyat ve vera sâhibiydi. Buhâri hazretleri bayram günleri hariç, bütün seneyi oruçlu geçirirdi. Gecenin ilk saatlerinde biraz uyur, sonra kalkıp ilim ve ibâdetle meşgûl olurdu. Şüpheli şeylerden kaçar, bilhassa gıybetten çok çekinirdi. Sık sık şöyle buyururdu: ''İsterim ki Rabbime; hiç gıybet etmeden kavuşayım. Böyle bir hakdan dolayı, kimse beni aramasın!'' Üç günde bir, hatim ederdi. Hatmi sonunda herkese duâeder ve:''Kur'ân-ı kerim sonunda, yapılan duâ makbûldür.'' derdi. Rivâyet buyurduğu binlerce, hadis-i şeriften birkaçı şunlardır: ''Her kim rızkının bol olmasını ve ömrünün uzamasını severse. (sıla-i rahm) yapsın!''
''Her iyilik, sadakadır!'' ''Kabrimi ziyâret eden kimseye; şefâatim; vâcib oldu!''
Allahü teâlâ hiçbirimizi sünnet-i seniyyeden ayırmasın âmin!.
Ömrünün Son Yılları
Ömrünün son yıllarında, Nişâbûr'a döndü. Onun ilimdeki üstünlüğünü bilenler, etrafından hiç ayrılmadılar. Gördüğü itibar, bazı kimselerin, hasedini kabarttı.Hoş olmayan şeyler söylenmeye başlayınca; Nişâbûr'u terketti. Oradan, Buhârâ'ya geldi. Vâli Halid b. Ahmed kendisine haber gönderip, eserlerini de beraber getirmesini bildirdi. Çünkü: ''Eserlerinizi bizzat, sizin ağzınızdan dinlemek istiyorum.''dedi. Buna cevâben buyurdu ki: ''Ben ilmi; Emir kapılarına (vâliye)götürüp, zelil edemem! İlim isteyen kimse; mescide veya ilim meclislerine buyursun!'' Vâli kızmakla birlikte, bir emir daha verdi: ''Öyleyse! Benim çocuklarıma, özel hadis dersi vermek için, teşrif etsin!'' Buna karşılık, şöyle cevab gönderdi: Bâzı müslümanları, hadis-i şerif dersiden mahrûm edip de; birkaç kişiye özel ders veremem!'' O zaman çok kızan Vâli; derhâl Buhârâ'yı terketmesini istedi. O da Vâliyi, Allahü teâlâ'ya havâle edip, Buhârâ'dan çıktı.
Hazreti İmâm'ın Buhârâdan çıkış haberi üzerine, Semerkantlılar kendisini seve seve da'vet ettiler! O henüz yolda iken, Semerkantlılardan bir kısmının kendisini istediğini; bir kısmının ise gene, hasedcilerin karıştığını öğrendi! Bunun üzerine Semerkant'ın kasabası olan Harteng'e akrabâlarının yanına gitmeyi tercih etti. O henüz Harteng'e vâsıl olmuştu ki; kendisini Buhârâ'dan çıkaran vâli Hâlid, görevinden azledildi. Hattâ, bir merkebe bindirşlerek, şehrin dolaştırılması ve münâdi'nin (tellâl):''Kötü işler yapmanın, sonu budur!'' diye bağırtılması, emredildi. O sırada İmâm Müslim huzurâgelip, ilimdeki üstünlüğünden dolayı; İmâm Buhâri hazretlerini alnından öptü ve: ''Müsâade buyur ki; ayaklarını da öpeyim, Ey üstadların üstâdı! Ey Muhaddislerin Efendisi! sana yanlız, hased edenler düşman olur. Şehâdet ederim ki senin; dünyâda bir eşin yoktur!'' buyurdu.
Vefâtı
Semerkant'ın 72 km.yakınındaki Harteng kasabasında, akrabâları yanında bulunuyordu. Hasedcilerin ve yarı câhillerin, dedikodusundan bıkmıştı. İnsanların bu hâllerinden, kalbi daraldı ve canı sıkıldı. Bir gece; teheccüd namazından sonra, ellerini açıp:''Yâ Rabbi! Yeryüzü bu genişlikle; bize dar oldu. Artık beni de, tarafına al.'' niyâzında bulundu. O ay, orada hastalandı. Son günlerinde, vasiyet etti ki: ''Cesedimi, 3 parça beyaz bez ile kefenleyiniz!'' 870(256h.) yılının, Ramazan Bayramı gecesi vefât etti. Elbisesi çıkarılıncaya kadar, garib bir şekilde terledi. Sonra vasiyeti icâbı, 3 parça bezle kefenlendi. Harteng'de defnolundu. Vefâtından birkaç gün sonra, mübârek kabrinden, misk kokusu tütmeye başladı! Bu hâlgünlerce devam etti. Geceleri ise kabrine, bilezik şeklinde ışık hâlesi iniyordu. Görenler, hayret ettiler! Mezarına hücûm edip, toprağından götürmeye başladılar. Öyle ki kabir, açılacak hâle geldi. O zaman mezarı bekleyecek, bir bekçi tuttular. Fakat halkın hücumu, önlenemedi! Bunun üzerine ağaçlardan, bir engel yaptılar.
İmâm Buhâri hazretleri vefâtında, 62 yaşındaydı. Ebced hesâbına göre doğumu: Sıdk kelimesi(194) vefâtı: Nûr kelimesi(256) bulunur! Necm b. Fadl der ki : ''Rüyâmda Sevgili peygamberimizi gördüm. Arkalarında, İmâm Buhâri hazretleri bulunuyordu! Resûlullah(sallallâhü aleyhi ve sellem)efendimiz bir adım atsalar; o da bir adım atıyordu. Ayağını, Resûl-ü Kibriyânın kaldırdıkları yere koyuyor; onların izinden gidiyordu!'' Ahmed b. Hanbel hazretleri buyurdu ki: ''Horasan bölgesi, onun gibi birisini yetiştirmedi.'' Recâ b. Mürci(rahmetullâ aleyh) ise şöyle dedi: ''İmâm Buhâri hazretleri; Allahü teâlânın yeryüzünde yürüyen âyetlerinden bir âyet idi!''
Cenâb-ı Hak cümlemizi, sevgili peygamberimizin ve o'nun vârisi olan İslâm âlimlerinin yolundan ayırmasın, âmin.