RockLife Rock Metal Forum
Would you like to react to this message? Create an account in a few clicks or log in to continue.



 
AnasayfaAnasayfa  AramaArama  Latest imagesLatest images  Kayıt OlKayıt Ol  Giriş yapGiriş yap  

 

 Cioran’ dan Seçmeler

Aşağa gitmek 
YazarMesaj
Tatlı-Cadı
Özel Üye
Özel Üye
Tatlı-Cadı


Mesaj Sayısı : 798
Başarı Puanı : 2236
Rep Puanı : 1
Kayıt tarihi : 28/05/09
Yaş Yaş : 33
Nerden : Almanya
İş/Hobiler İş/Hobiler : Golf

Cioran’ dan Seçmeler Empty
MesajKonu: Cioran’ dan Seçmeler   Cioran’ dan Seçmeler Icon_minitimeC.tesi Ekim 23, 2010 5:00 pm




Evreni hüzünle tıka basa doldurduğumuz zaman, zihni alevlendirmek için tek bir neşe kalır bize; imkansız olan ve nadir görülen o başdön*dürücü neşe... Ümidin büyüsüne de artık ümit etmediğimiz zaman maruz kalırız: Hayat - kafayı ölüme takanlar tarafından canlılara su*nulan hediye... Düşüncelerimizin yönü yüreklerimizinkiyle aynı ol*madığından, ayak altına aldığımız her şeye gizliden gizliye bir eğilim besleriz. Filanca, dünya makinasının gıcırtısını kaydeder: Kubbeler’in çınlamasını fazla düşlemiş olmasındandır bu - bunlan duyamadığın*dan, sadece etraftaki patırtıyı dinleyerek alçalır. Buruk laflar incinmişbir hassasiyetten, zedelenmiş bir incelikten gelir. Bir La Rochefouca*uld’nun, bir Chamfort’un zehri, hödükler için yontulmuş bir dünyadan aldıkları rövanş olmuştur. Her burukluk bir kini saklar ve bir sistemle tercüme olunur: Kötümserlik - beklentilerini boşa çıkarmasından ötü*rü hayatı affedemeyen mağlupların o zalimliği.

Ölümcül darbeler vuran neşeIilik... bir tebessümün ardında hançer gizleyen sevimlilik... Voltaire’in kimi kinayelerini düşünüyorum; Ri*varol’un iyi oturtmuş olduğu kimi cevaplarını, Madam du Deffand’ın kamçı gibi yüz hatlarını, onca zarafetin ardında kendini gösteren kı*kırdamayı, salonların saldırgan hafifliğini, eğlendiren ve öldüren nük*teleri, aşırı bir medeniliğin içerdiği acılığı düşünüyorum... Ve lirik ka*natlanmayla kinizm karışımı ideal bir ahlakçı düşünüyorum taşkın ve buz gibi, yaygın ve keskin, Yalnız Gezerin Hayalleri’ne olduğu kadar Tehlikeli ilişkiler’e de yakın, ya da içinde Vauvenargues ile Sade’ı, davranış inceliğiyle cehennemi birleştiren... Görenekleri kendi üze*rinde gözlemlediğinden, dışarıya başvurmaya pek ihtiyacı olmadığın*dan, kendine göstereceği en ufak dikkat ona yaşamın çelişkilerini gös*terirdi; bunların tüm veçhelerini öylesine iyi yansıtırdı ki, o dikkat ge*reksiz yineleme yapmaktan utanarak dağılırdı...

Bir hiçleşme fiiline götürmeyen hiçbir dikkat yoktur: Klasik ahlakçı*dan Proust’a kadar, gözlemciye getirdiği bütün sakıncalarla birlikte, gözlemin mukadderatıdır bu. İnceden inceye izleyen gözün altında her şey dağılır: tutkular, her tür badireye bağlanmalar, coşkunluklar, başkalarına ve kendilerine sadık kalan basit zihinlere vergidir. "Yü*rek"teki azıcık zihin açıklığı, onu -mış gibi yapan fikirlerin merkezi haline getirir ve aşığı Adolphe’a, tatminsizi Rene’ye çevirir. Seven ki*şi aşkı incelemez, harekete geçen kişi eylem üzerine hiç düşünmez: İnsanoğlunu araştmıyor olmam, olmaktan çıktığı içindir; kendi kendi*mi incelemem de artık "ben" olmadığımdan: Tıpkı diğerleri gibi nes*ne haline gelirim. İmanını tartan mümin sonunda terazinin üzerine Tanrı’yı koyar ve ancak yitirme korkusuyla coşkusunu ayakta tutar. Safdilliğin, bütünsel ve otantik varoluşun tam zıddında yer alan ah*lakçı, kendisiyle ve ötekilerle karşı karşıyalık içinde tüketir kendini: Soytarıdır, artdüşünceler mikrokozmosudur, insanların yaşamak için kendiliğinden kabullendikleri ve tabiatlarına kattıkları yapaylığa kat*lanamaz: Duyguların ve fiillerin nedenlerini dillendirir, uygarlığın benzeştirimlerinin maskesini düşürür: Onları sezinlemiş ve aşmış ol*manın acısını çekmesindendir bu; zira bu benzeştirimler yaşatırlar, yaşam’dırlar; halbuki onun varoluşu, bunları seyre dalarken, var olma*yan ve var olmuş olsa bile kendisine eklenen yapaylıklar kadar uzak olacak bir "tabiat" arayışı içinde yolunu yitirir. Her psikolojik karma*şıklık, unsurlarına indirgendiğinde, açıklandığında ve teşrihe yatırıl*dığında, kurbanından fazla işlemcisine zarar veren bir işlem barındı*rır. Duygular dolambaçlan izlenerek tasfiye edilir, tıpkı eğrisi dikkat*le izlendiğinde atılımların tasfiye edilmesi gibi... Ötekilerin hareket*leri ayrıntılandırıldığı zaman da, ilerleme içinde aklı kanşan onlar ol*maz... Hiç katılmadığımız her şey gayri makul görünür; ama hareket edenler ilerlemeden yapamazlar; gözlemci ise ne tarafa dönerse dön*sün, ancak kendi yenilgisine mazeret bulmak için onların beyhude za*ferlerini kaydeder. Sadece hayata karşı dikkatsiz kalmada hayat ol*masındandır bu.

MANASTIR FANTEZİSİ


Yaşlarının ilerlediğini, panltılarının söndüğünü, çekiciliklerinin uçup gittiğini dünyadan ve sanki kendilerinden gizlemek için kadınlann çarşafa girdikleri o devirler... Erkeklerin, zafer ve ihtişamdan bıkmış bir halde, Saray’ı terk ederek sofuluğa sığındıklan devirler...Edep yü*zünden dine dönme modası Büyük Asır’la ortadan kalkmıştır: Pas*cal’in gölgesiyle Jacqueline’in aksi, görünmez bir cazibe merkezi ola*rak, en ufak saray soylusunun, en haval güzelliğin üzerinde yayıl*maktaydılar. Fakat Port-Royal’ler hepten yıkıldılar ve onlarla birlikte, ketum ve yalnız can çekişmelere elverişli yerler de... Manastırların süs merakı yok artık: Düşkünlüklerimizi kısmak için hem donuk, hem şatafatlı bir çerçeve başka nerede aranabilir? Saint-Evremond gibi bir Epikurosçu, kendi zevkine uygun, kendi muaşeret adabı kadar sakin*leştirici ve gevşek olan bir çerçeve tahayyül ediyordu. O zamanlar, Tanrı’yı hala göz önünde bulundurmak, O’nu inançsızlığa uydurmak ve yalnızlıkla sarmalamak gerekiyordu. Çaresiz bir şekilde devrini kapatmış olan, hoş şeylerle dolu bir anlaşma! Bizlere, ruhlarımız ka*dar boş ve mülksüz dehlizler gerekirdi, semanın yardımı olmadan na*mevcut bir idealin temizliği içinde mahvolmamız için; yanılsamalan kırıla kırıla, düşüşlerinde hala lekelenmemiş kalan, görmüş geçirmiş meleklere yakışır manastır dehlizleri...Ve bir de, imansız bir ebediye*te çekilmenin rağbet görmesini, hiçlik içinde hırka giyilmesini ümit etmek; hiçbir "birader"in, kendi selametini de ötekilerin selametini de küçümseyerek hiçbir şey adına konuşmadığı, sırlardan kurtulmuş bir Tarikat’ı, imkansız selametin Tarikatı ’nı...



ÇILGINLIĞIN ŞEREFİNE




"Better i were distract: .

So should my thoughts be sever’dfrom my griefs."

"Keşke dalgm olabilsem,

O zaman düşüncelerim kederlerimden kopardı."

Kral Lear’ın çılgınlığının Gloster’a ettirdiği feryat Kederlerimizden ayrılmak için sayıklama son çaremizdir; o bize yolumuzu kaybettirdi*ğinde, artık kederlerimizle karşılaşmayız: Acılarımıza parale1 ve hü*zünlerimizin yanındadırlar, kurtarıcı bir karanlığın içinde dolanırız. Şu yaşam denilen uyuzluğa lanet okuduğumuz ve müddetin kaşıntıla*rından bezdiğimiz zaman, bunalımlar ortasındaki delinin kendinden eminliği bir cazibe merkezi ve model haline gelir: Yüce gönüllü bir baht bizi aklımızdan muaf tutsa! Zihin kalbin hareketlerine dikkat et*tikçe, bu alışkanlıktan kurtulmadıkça hiçbir çıkış olamaz! Budalanın gecelerine, mineral acılarına, sanki bir başkası inliyormuş gibi inleme mutluluğuna; kişinin kendine yabancı olduğu, kendi çığlıklarının baş*ka yerden geldiği bir azaba; birbirini yok ederek dansedilen ve kıkır*danan anonim bir cehenneme hevesleniyorum. Üçüncü şahısta yaşa*mak ve ölmek... içimde sürgün olmak, olmuş olduğum şeye hep ka*yıtsız kalan ismimden ayrı durmak... -madem ki hayata tahammül edebilmenin bedeli budur- nihayet cinnetin bilgeliğine ulaşmak..



KAHRAMANLARIM


İnsan gençken kendine kahramanlar arar: Benimkiler de oldu: Hein*rich von Kleist, Caroline de Guenderode, Gerard de Nerval, Otto We*ininger... İntiharlarından sarhoş bir halde, sadece onların sonuna ka*dar gitmiş olduklarından, karşılıksız veya doyasıya yaşadıkları aşkla*rının, delişmen bilinçlerinin ya da felsefi sabırsızlanmalarının doğru sonucunu ölümle çıkardıklarından emindim. Bir insanın ihtirasından fazla yaşaması, onu benim gözümde horgörülmeye layık ve iğrenç kılmaya yetiyordu: İnsanlığın bana fazla geldiği de söylenebilir: On*da az sayıda büyük karar ve öyle bir yaşlanmaya teşnelik görüyordum ki yüz çeviriyordum; otuzuma gelmeden bu işi bitirmeye karar ver*miştim. Fakat yıllar geçtiğinden, gençliğimin gururunu kaybediyor*dum: Her gün, bir tevazu dersi gibi, hala hayatta olduğumu, hayatın çürüttüğü insanların arasında rüyalarıma ihanet ettiğimi hatırlatıyor*du bana. Artık var olmama beklentisinden bitkin düşmüştüm, bir aşk gecesinin üzerinde şafak söktüğü zaman vücudumu ortasından ayır*mayı bir görev, ve iç geçirmelerdeki ölçüsüzlüğü hafızayla beş para*lık etmeyi tarifsiz bir kabalık

addediyordum. Yada başka anlarda, gururu göğün tahtına çıkaran bir ferahlama içinde her şey kavranıldığın*da, mevcudiyetiyle zamana hala nasıl hakaret edilebilirdi? O zaman da bir insanın utanmadan yerine getirebileceği tek işin hayatına son vermek olduğunu; kendini, günlerin birbirini izleyişi ve mutsuzluğun ölgünlüğü içinde küçültme hakkı olmadığını düşünüyordum. Ölümü seçenler dışında hiç kimsenin Tanrı’nın sevgili kulu olamayacağını tekrarlıyordum kendime. Şimdi bile, kendini asan bir kapıcı yaşayan bir şairden daha değerlidir gözümde. İnsan, intiharı ertelenmiş birisi*dir: İşte zaferi, tek mazereti. Ama bunun bilincinde değildir ve ölüm yoluyla kendilerinin üzerine çıkmaya cüret edenlerin cesaretine kor*kaklık yaftasını yapıştırır. Son nefese kadar gitme konusunda sessiz bir anlaşmayla birbirimize bağlıyızdır: Dayanışmamızın harcı olan bu anlaşma yine de bizi mahkum eder: Bundan dolayı bütün ırkımız alçaklığın damgasını yemiştir. İntiharın dışında hiçbir selamet yok*tur. Tuhaf şey ! Ölüm ezeli olmasına rağmen alışkanlıklar arasına girmemiştir : Yegane gerçeklik olduğundan, rağbet edilen bir şey haline gelemezdi. O halde canlılar olarak hepimiz geri kalmışlar’ ız…
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
https://rocklife.forum.st
 
Cioran’ dan Seçmeler
Sayfa başına dön 
1 sayfadaki 1 sayfası

Bu forumun müsaadesi var:Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz
RockLife Rock Metal Forum :: Off Topic :: Eğitim-Öğretim :: Liseliler-
Buraya geçin: