RockLife Rock Metal Forum
Would you like to react to this message? Create an account in a few clicks or log in to continue.



 
AnasayfaAnasayfa  AramaArama  Latest imagesLatest images  Kayıt OlKayıt Ol  Giriş yapGiriş yap  

 

 3 Kutsal Dinin Peygamberleri (Hz. Muhammed,İsa Mesih,Hz Musa)

Aşağa gitmek 
YazarMesaj
Tatlı-Cadı
Özel Üye
Özel Üye
Tatlı-Cadı


Mesaj Sayısı : 798
Başarı Puanı : 2236
Rep Puanı : 1
Kayıt tarihi : 28/05/09
Yaş Yaş : 33
Nerden : Almanya
İş/Hobiler İş/Hobiler : Golf

3 Kutsal Dinin Peygamberleri (Hz. Muhammed,İsa Mesih,Hz Musa) Empty
MesajKonu: 3 Kutsal Dinin Peygamberleri (Hz. Muhammed,İsa Mesih,Hz Musa)   3 Kutsal Dinin Peygamberleri (Hz. Muhammed,İsa Mesih,Hz Musa) Icon_minitimeCuma Ekim 22, 2010 6:58 am

Muhammed bin Abdullah (Arapça: محمد بن عبد الله, tam adı: محمد بن عبد الله بن عبد المطلب بن هاشم بن عبد مناف القرشي; d.20 Nisan 571, Mekke - ö.8 Haziran 632, Medine), İslam dininin peygamberi. Müslümanlar tarafından en son peygamber olduğuna ve kendisine Allah tarafından Kur'an'ın vahyedildiğine inanılır. Mekke'de doğmuş, Veda Haccı'ndan sonra rahatsızlanarak Medine'de vefat etmiştir.
Arapça isimlendirme şekliyle adı Muhammed bin Abdullah (Abdullah oğlu Muhammed) olarak geçer. Müslümanlar adını andıktan sonra sıkça "sallallâhu aleyhi ve sellem" (Arapça: صلى الله عليه و سلم) cümlesini söylerler. Yazında ise "s.a.s", "s.a.v" veya "s.a" olarak kısaltılan bu ifade kısaca, "Allah'ın selamı onun üzerine olsun" anlamına gelir. Türk-İslamî literatürde ise Hz. Muhammed (s.a.v) olarak yazılır. Muhammed Arapçada "övgü" kökü olan "hamd" fiilinden türetilmiştir. Mutad övgü alan, kişice övülen manasına gelir. Ayrıca halk tarafından Mustafa veya Ahmed ismiyle de anılır. Ahmed Arapça'da "daha çok övülen" anlamına gelir. Kur'an'da daha çok övülen manasında kullanılan ahmed kelimesi, kimi din adamlarına göre özel isim olarak adledilmiş ve Ahmed isminin Kur'an referansıyla Muhammed'in diğer bir ismi olduğu iddiasında bulunmuşlardır.[1]
Kur'an'a göre Muhammed'in geleceği Tevrat'ta ve İncil'de bildirilmiştir [1][2][3]. İslam peygamberi bir hadisinde şöyle demiştir: “Benim ismim Kur'ân’da Muhammed, İncil’de Ahmed, Tevrat’ta Ahyed’dir.” [4][5][6]. Bununla birlikte Yahudi ve Hıristiyan Kutsal Kitaplarında Muhammed'den bahsedilmez. İslam'a göre bu durum Tevrat ve İncil'in zaman içerisinde tahrif edildiğine ve değiştirildiğine yorulur. Bazı İslam kaynaklarına göre [7] İncil'de geçen Faraklit İslam peygamberidir. Bir başka iddiaya göre Tevrat'ta da Muhammed'in geleceğine işaretler vardır.[8]
Hayatı

20 Nisan 571'de Mekke'de doğdu ve 8 Haziran 632'de Medine'de (Yesrip) vefat etti. Hem Mekke, hem de Medine bugün Suudi Arabistan sınırları içinde bulunan Hicaz Bölgesi'ndedir. Künyesi Ebu'l-Kasım'dır. Muhammed'in 610-632 yıllarında Cebrail vasıtasıyla aldığı kabul edilen vahiyler Kur'an'ı oluşturur.
Soyu

Daha çok bilgi için: Kureyş
İsmail peygamber soyundan, Adnaniler kavminden, Kureyş kabilesinin Haşimoğulları sülalesinden gelir.
Nesep silsilesi şöyledir: Muhammed, Abdullah, Abdulmuttalib, Haşim, Abd-i Menaf, Kusay, Kilab, Mürre, Kâb, Lüeyy, Galib, Fihr, Mâlik, Nadr, Kinane, Huzeyme, Müdrike, İlyas, Mudar, Nizar, Maad, Adnan[9]
Ayrıca Muhammed, kendi soyunun İbrahim'den geldiğini şu şekilde belirtir:
Allah, İbrahimoğullarından İsmail'i, İsmailoğullarından Kinaneoğullarını, Kinaneoğullarından Kureyş'i, Kureyş'ten de Beni Hâşim'i, Beni Hâşim'den de beni seçmiştir.[10]

"Muhammed" isminin Arapça ifadesi. (Hattat Aziz Efendi)


Çocukluğu

571 yılında Mekke'de doğdu. Babası Abdullah bin Abdulmuttalib, annesi Medine'nin Hazreç kabilesinden Nennaceler'den Veheb bin Abdumenaf'ın kızı Amine'dir. Muhammed daha doğmadan babası öldü. Yetiştirilmesini dedesi Abdülmuttalib üzerine aldı ve torununa o zamana kadar kimseye verilmemiş olan "Muhammed" adını verdi. Muhammed o sıralarda Mekke'de bulunan Beni Sa’d kabilesinden Halime adlı bir kadına emanet edildi..[11] Muhammed’i ondan önce Ebu Leheb’in cariyesi Süveybe emzirdi. Muhammed üç yaşına kadar annesi Amine’nin de gözetimiyle süt annesi Halime-i Sadiyye’nin yanında kaldı, daha sonra Mekke şehrine giderek kendi annesinin yanına döndü.

Muhammed altı yaşında iken annesi Amine ve bakıcısı Ümm-ü Eymen’le birlikte akrabalarını görmek için Medine’ye gittiler. Bir ay Medine’de kaldıktan sonra Mekke’ye dönüşte Ebva’ya (Cuhfe’den 37 km. uzak) ulaştıklarında annesi vefat edip orada defnedildi. Cariyeleri Ümmü Eymen onu Mekke’ye getirip dedesi Abdulmuttalib’e teslim etti.
Dedesi, yetiştirmesi için onu, oğlu Ebu Talip’e bıraktı. Ebu Talip ona çok iyi baktı. Yengesi de kendisine çok iyi davrandı; çocukları aç olsalar bile önce onu doyurdu. Muhammed “O, benim annem gibiydi” der.

Vikisöz'de Muhammed bin Abdullah sözleri bulunur.


Gençliği

Muhammed dokuz yaşındayken amcası, ticaret yapmak için gittiği Suriye’ye onu da götürdü. Busra kasabasında bir rahibin (Bahira) onun peygamber olacağını haber verdiği söylenir. Genç Muhammed on yedi yaşındayken de amcası Zübeyr ile Yemen’e gitti. Bu geziler, bilgi ve görgüsünü artırmasının yanı sıra ruhsal yapısının gelişmesinde de etkin rol oynadı. Bu arada da amcaları ile birlikte Kureyş ve Kays kabileleri arasındaki Ficar Savaşı’na katıldı. Ticaretle olan ilgisi Hatice ile tanışmasına neden oldu ve onun sermayesi ile ticarete başladı. Suriye’ye yaptığı ilk seferde çok kazanç elde etti.
Evlilikleri

Ana madde: Muhammed'in evliliği
Muhammed dürüstlüğü ile Hatice üzerinde iyi bir izlenim bıraktı ve Hatice'nin evlenme teklifini kabul ederek onunla evlendi. Evlendiklerinde Muhammed 25, Hatice ise 40 yaşındaydı. Hatice ölünceye kadar başka eş almadı. Hatice'nin ölümünün ardından bir çok eş aldı. Bunlardan özellikle Ayşe ve Zeynep ile yaptığı evlilikler asırlar boyunca tartışma konusu olmuş ve olmaya devam etmektedir.[kaynak belirtilmeli]
Vahiy Öncesi

Muhammed çevresinden gelen paganist görüş ve uygulamalarla ilgilenmedi. Kendisi, aynı dönemde herhangi bir puta tapmamakla birlikte, başkalarının tapınmalarına da açıkça karşı çıkmadı. Onun bu dönemdeki tutumu İslam inancının kutsal kitabı Kur'an’da “...oysa, vahiyden önce, kitap nedir, iman nedir sen bilmezdin” (42/Şura Suresi, 52) ve “Allah seni yorulmuş halde buldu ve doğru yola yönlendirdi.” (43, 7) ifadeleriyle gösterilir. Bununla birlikte gerek kendi ülkesinde, gerekse gezip gördüğü ülkelerdeki toplumlarda dinsel inanç ve ahlak bakımından gözüne çarpan çöküntü, sapkınlık ve bozulmalar üzerinde derin izler bıraktı ve onu bu konularda düşünmeye sürükledi.[kaynak belirtilmeli]

Hatice'nin kuzeni Varaka Bin Nevfel Hıristiyan'dı ve bilimle ilgiliydi. Tevrat ile İncil'i de kapsayan Kitabı Mukaddes'i iyiden iyiye incelemiş ve Arapça'ya tercüme etmişti. Dinler tarihini çok iyi biliyordu. Araştırmaları sonucunda puta tapıcılığı bırakıp Hıristiyanlığı kabul etmişti. Varaka'nın Muhammed'e Yahudi ve Hristiyan dini metinlerini okuduğu, Adem'den İsa'ya kadar bütün Peygamberlerin menkıbelerini anlattığı iddia edilir. Başta Kuran'ın kendisi olmak üzere tüm islami kaynaklar buna şiddetle karşı çıkarlar.
İlk vahiy geldikten sonra Hatice, Muhammed'i Varaka Bin Nevfel'e götürmüştür. Olanlari dinleyen Varaka'nin, Muhammed'e kendisinin beklenen peygamber, gelen meleğin Cebrail olduğunu söyleyip “Kavmin seni Mekke’den çıkaracakları zaman keşke sağ olsam da sana yardım etsem!” temennisinde bulundugu ifade edilir.[kaynak belirtilmeli]
Vahiy Dönemi

Muhammed'in 610 yılından başlayarak, öldüğü yıl olan 632'ye kadar aldığına inanılan vahiyler Kur'an'ı oluşturur.

Müslüman inancına göre Allah tarafından İslam peygamberine ilk vahiy gönderilen Hira Dağı


İlk yıllar

İslam inancına göre Peygamber olmadan önce bu sorunlara çare bulmak amacıyla toplumdan uzaklaşıp Mekke’nin yaklaşık 6 km kuzeyinde bulunan Hira dağındaki bir mağaraya çekilmeyi ve Ramazan ayını burada geçirmeyi adet edindi. Bu mağaraya gitmeye 1-2 yıl devam etti.
40 yaşındayken 610'da, 26 Ramazan'ı 27’sine bağlayan gece (Kadir gecesi), Muhammed'e geldiğine inanılan ilk vahiy şu şekilde anlatılır:
Kendisi Hira Dağı'nda ibadet ve tefekkürle meşgulken Cebrail adlı melek geldi ve ona "Oku!" dedi. Muhammed korku ve heyecan içinde "okumasını bilmem, ne okuyayım?" dedi. Bunun üzerine Cebrail, Muhammed’i sıkarak, yine "Oku!" dedi. Muhammed tekrar okuması olmadığını söyleyince, Cebrail onu sararak aynı şekilde sıktı ve geri bırakarak "Oku!" dedi. Muhammed "Okuma bilmem, söyle ne okuyayım" diye karşılık verince Cebrail, Alak Suresi'nin ilk ayetlerini okudu: "Oku! Yaratan Rabbinin adıyla oku! O, insanı bir kan pıhtısından yarattı. Oku, Rabbin nihayetsiz kerem sahibidir..."[12]
Korku ve heyecan içinde kalan Muhammed, ayetleri tekrar etti ve hafızasına yerleştirdi. Ardından Cebrail kayboldu Muhammed evine dönmek üzere yerinden kalktı. Yola çıkan Muhammed'e etraftan binlerce ses: "Ey Muhammed selam olsun! Ya Resulullah, sana selam olsun!" diyordu. Her defasında geriye dönüyor, taş ve ağaçlardan başka bir şey göremiyordu. Ona peygamberlik verilmişti... Evine geldiğinde yatağına yattı ve yalnızca "Beni örtün" diyebildi... Uyandığında başından geçenleri Hatice'ye anlattı. Ardından başından geçenleri Hatice'nin amcasının oğlu olan Varaka bin Nevfel'e açıkladı. Yaşlı bir Hristiyan bilgini olan Varaka bin Nevfel anlatılanları duyunca "Kuddûs... Bu gördüğün Melek yüce Allah'ın Musa peygambere gönderdiği Ruhul Kudüstür. Sen de bu ümmetin peygamberisin. Keşke kavminin seni yurdundan çıkaracağı zaman sağ olup sana yardım edebilsem."[kaynak belirtilmeli]
Sünni inanışına göre Muhammed’in İslam'a çağrısına ilk uyan, eşi Hatice oldu. Onu amcası Talip’in oğlu Ali, azatlı kölelerden Zeyd bin Harise ve Ebu Bekir izledi. Şia'ya göre ise ilk Müslüman amcasının oğlu Ali bin Ebu Talib'dir. Bir süre yine vahiy kesildikten sonra on bir ayetten oluşan Duha Suresi (93) indi. Bu surede, Allah’ın Peygamber’i yalnız bırakmadığı, yetimken barındırdığı, bu nedenle yoksullara yardım edilmesi ve iyi davranılması gerektiği üzerinde duruldu. Bu dönemde islam dinini kabul edenlerin büyük bir çoğunluğu üst düzeyden, mal ve canlarını vermekten çekinmeyen kişiler oldukları halde, dinlerini gizlemek zorunda kaldılar. Belli bir süre sonra Muhammed`i önce akrabalarını, ardından Safâ tepesi ne çıkarak tüm Mekke halkını açıktan açığa müslüman olmaya çağırdı. İlk müslümanlar çok ağır hakaret ve işkencelere katlanmak zorunda kaldılar.
Mekke'de kamplaşma

Muhammed’in halkı müslüman olmaya çağrısı, kendi mevkilerinin tehlikeye girebileceği kaygısıyla putperest inançdaki önemli kişileri tedirgin etti. Kabe’den putların kaldırılmasının, ticareti engelleyeceği ve birtakım alışkanlıklara son verileceği için büyük tepki ile karşılandı. Bir bölüm müslüman, kendilerine yapılan işkenceler artınca Habeşistan’a (Etiyopya) göç etmek zorunda kaldı. İki dalga halinde göç edenler, bir süre sonra Muhammed’in Mekkeli müşriklerle anlaştığı yolunda aldıkları bir haber üzerine geri döndülerse de Mekke’ye geldiklerinde bunun doğru olmadığını öğrenince yeniden gittiler. Bu arada iki güçlü ve önemli mevki sahibi kişi olan Ömer ve Hamza’nın müslümanlığı kabul etmeleri müslümanların moral ve cesaretlerini artırdı; Kabe’de açıkça namaz kıldılar. Muhammed’in, amcası Ebu Leheb dışındaki akrabalarından yardım görmesi ve Mekke önde gelenlerinden bazılarının müslüman olmaları, putperest inancına sahip kişilerin tepkilerini daha da artırdı. Muhammed, eşi Hatice ve amcası Ebu Talib’in ölmeleri üzerine Mekkeliler’in müslüman olmaları konusunda ümitsizliğe kapılarak Taif’e yerleşmek istedi. Ancak burada tepki daha da büyük oldu ve Muhammed geri dönmek zorunda kaldı. Tüm bu olaylara karşın, peygamberliğine olan inancı, düşüncelerini sürekli yaymasını sağladı. Bu inancından cesaret alarak din alanındaki çalışmalarını Mekke dışına taşımaya yöneldi.
İsra

Ana madde: İsra
Muhammed Hac mevsiminde Mekke’ye gelen Medineliler ile anlaştı. Medineliler, dinsel bir vaizden çok, kabile savaşlarında kendilerine önderlik edecek birini arıyorlardı. Muhammed’de bu iki niteliğin de bulunduğu, Hicret’ten (622) sonra anlaşılacaktı.
Kur'an’dan ve hadislerden aktarılanlara göre, Muhammed Medine’ye gitmeden bir süre önce, İsra ve bazı kaynaklara göre de Mirac olayı meydana geldi:
Bu gecede, Muhammed, Cebrail’in eşliğinde, önce Mescid-i Aksa’ya gitti. Orada, İbrahim, Musa, İsa ve diğer peygamberlerden bazılarıyla karşılaşarak, onlarla görüştü. Sidretu’l-Münteha’da, kendisine gösterilmek istenen Allah’ın ayetlerini gördükten sonra, aynı gecede Mekke’ye döndü. Ayrıca bu gecede Allah ile insanların anlayamayacağı bir dil ile konuşmuştur. Bu semavi gece yolculuğunda, Muhammed’e Cennet ve Cehennem ve bu ikisine girenlerin hali gösterildi. Bu yolculuk esnasında, diğer bazı hükümler yanında beş vakit namaz da farz kılındı. Sünni inancında Muhammed bu yolculuğu hem ruh hem beden ile Şii inancında ise sadece ruh ile yapmıştır.[13]
İslam dininin temel kaynağı Kur'an'da sadece İsra olayına yani peygamberin Mescid-i Aksa'ya gidişine yer veirlir. Diğer detaylar ise, genellikle Mirac olarak adlandırılır ve Kur'an'da yer almaz. Bununla birlikte ikincil kaynaklarca gerçekleştikleri savunulmaktadır.
Muhammed Mekke’ye dönünce, bu yolculuğunu anlattı. Bunun üzerine Kureyş'liler, O'nu yalanladılar. O'ndan, Mescid-i Aksa'yı kendilerine tarif etmesini istediler. Mescid-i Aksa'dan tam ve doğru olarak haber verince sustular. Hatta Kureyşlilere, Mi'raca çıkarken yolda gördüğü Kureyşin bir kervanının yarın günün belirli bir vaktinde geleceğini haber verdi. Aynen söylediği vakitte kervan gelerek Mi'racının doğru olduğunu tasdik ettirdi.[14]
Kureyşli müşrikler, Ebu Bekir'e giderek dediler ki: “Senin arkadaşın dün gece Kudüs’e, oradan da semaya çıkıp tekrar Mekke’ye döndüğünü söylüyor, ne dersin?” Ebu Bekir de: “O söylüyorsa doğrudur!” dedi.
Akabe biatları

Muhammed, bir Hac mevsiminde Akabe’de Yesribliler (Medineliler) ile görüştü. Medinelilerden, önce altı, sonra on iki kişi müslüman oldu. Medineliler İslam’ı kabul edip memleketlerine döndüler ve İslam’ı anlatmaya başladılar. Ertesi yıl aynı yerde yetmiş üç erkek, iki kadın Medineli müslüman, Muhammed Medine’ye gelip bu kente yerleşirse kendisini koruyacaklarına söz verdiler. Bu anlaşma Mekke’de öğrenilince müslümanlara baskı ve zulüm daha da arttı ve müslümanlar büyüklü küçüklü topluluklar halinde Medine’ye göç etmeye başladılar. Medine’nin, Mekke ticaret yolu üzerinde bulunması ve burada müslümanların giderek çoğalması, Mekkeliler’in çıkarlarına aykırı düştü; bu nedenle müslümanların Medine’ye göç etmelerine engel olmaya çalıştılar.
Hicret

Ana madde: Hicret
Müslümanlığa karşı olan Mekkeliler, her türlü baskıyla, Muhammed’i davasından vazgeçiremeyince ve Mekke dışında, yani Medine’de müslümanların giderek kuvvetlendiğini görünce; durumun kendileri için tehlike yaratacağı düşüncesiyle, o zaman Kabe’ye yakın bir yerde bulunan Daru’n-Nedve dedikleri meclislerinde toplanarak meseleyi görüşmeye başladılar.

İslam peygamberinin mührü.


Görüşler, İslam denen hareketin hızla büyüdüğü ve Muhammed’in bu çalışmalarını durdurmak gerektiği merkezinde birleşiyordu; putperestlik tehlikeye girmişti ve İslam, Mekke’nin düzenini bozabilecek güçteydi. Mekke’nin ileri gelenleri bu kararı alınca, nasıl hareket edecekleri ve hangi yöntemleri uygulayacakları konusunda görüşmeye başladılar. İlk önce şu görüş ortaya atıldı: “Muhammed’i prangaya vurup hapsedelim!” Bu kabul edilmeyince: “Onu memleketimizden sürgün edelim; ne hali varsa görsün!” denildi. Bu görüş de kabul edimeyince, İslam'ı sevmeyen ve onu çok tehlikeli bulan Ebu Cehil: “Benim görüşüme göre, onu öldürmekten başka çaremiz yoktur. Bunun için de, her kabileden birer genç seçelim. Her birine de birer keskin kılıç verelim. Bunların hepsi birden, kararlaştırdığımız yer ve zamanda Muhammed’i pusuya düşürerek öldürsünler; biz de ondan kurtulalım! Böyle olursa, onun kan davası bütün kabilelere düşeceğinden ve ailesi olan Benu Abdi Menaf, herkese savaş açamayacağından, diyete razı olurlar, biz de diyetlerini veririz!” dedi. Bu görüş kabul edildi.
O gece suikastçiler, Muhammed’in evini sararak, onu öldürmek için uyumasını beklediler. İslam inancına göre, Allah, onların oyununu Peygamber’e bildirdi ve Ali, Muhammed'in yerine geçti. Suikastçiler yorgani açıp yatakta Ali´yi görünce cok sasirdilar ve durumu üslerine anlatmak üzere gittiler. Muhammed, evden çıkarak Ebu Bekir’in evine gitmiş ve hicret için geldiğini söylemiştir, Ebu Bekir sevinçten ağlamaya başladı. Ebu Bekir’in evinde bir süre oturduktan sonra beraberce, Mekke’nin güneybatısında bulunan Medine´ye hareket ettiler.
Mekkeliler, Muhammed hicret edecek olursa, bir kısımı İslam’ı kabul etmiş olan Medine’ye gideceğini biliyorlardı. Muhammed, bunu düşünerek, Medine yoluna değil, Mekke’nin güneybatısına düşen Sevr dağına hareket etti.
Muhammed, Ebu Bekir ile Sevr mağarasında üç gün geçirdi. Mağaraya önce Ebu Bekir girmiş ve içinde akrep, yılan gibi zehirli hayvanların olup olmadığını yoklamıştı. Bu kontrolden sonra Peygamber içeri girdi.
Muhammed’in hicret ettiğini öğrenen Mekke Hükümeti, her tarafa asker seferber etmiş, onları bulup getirene yüz deve ödül vadetmişti. Hükümet askerleri ve Ebu Cehil her tarafta Peygamber ve sadık arkadaşı Ebu Bekir’i arıyordu. Nihayet askerler Ebu Bekir’in evine gelince Ebu Bekir’in kızı Esma, onlara Ebu Bekir ve Muhammed’in nerede oldukları konusunda bir şey söylemedi. Bunun üzerine Ebu Cehil, Esma’ya şiddetli bir tokat attı.
Bu sırada Mekkeliler, her tarafta Muhammed’i arıyordu. Hatta becerikli bir iz sürücüsü, Mekke askerlerini Sevr mağarasına kadar getirmişti. Ancak bu sırada bir mucize olmuş bir örümcek mağaranın ağzına ağ örmüş ve bir güvercinde yuvasını mağara girişine kurmuştu.Askerler mağaranın yanına gelince, Ebu Bekir endişenmeye başladı. Muhammed, onu teselli ediyordu: “Tasalanma, Allah bizimle beraberdir.” Bu sırada askerler, mağara girişindeki örümcek ağını ve güvercin yuvasını görünce içeride kimse olamayacağını düşünerek geri döndüler.
Muhammed ve Ebu Bekir 20 Eylül 622’de, Medine yakınlarındaki Kuba’ya ulaştılar. Muhammed, tekbir ve ilahilerle karşılandı; Kuba’ya varır varmaz Kuba Mescidi’ni inşa ettirdi. Burada Külsüm bin Hedm’e konuk oldu. Muhammed, on gün dinlendikten sonra, yanında bulunan ashabı ile beraber Medine’ye hareket etti. Bu sırada Ali de Kuba’ya vardı.
Muhammed Medine' de Hamza başta olmak üzere tüm Medinelilerce bekleniyordu. Muhammed Medine’de, Beni Salim mahallesinde Cuma Namazı'nı kıldı ve ilk hutbesini verdi. Medine’de Ebu Eyyub el-Ensari’nin konuğu oldu. Medine´ye girdiğinde halk Peygamberlerinin kendi evlerinde kalması konusunda tartışınca Muhammed bir öneri sundu "devesinin ilk çökecegi yere evinin yapilmasi" ve halk bunu kabul etti.Devesinin ilk çöktüğü yere bir Mescid ve kendi ailesinin kalması için mescide bitişik odalar yaptılar. Mescidin bir yanına da barınaksız kişilerin kalabilmeleri için “Suffe”adı verilen bir yer yapıldı. Aynı zamanda islam dünyasının ilk yatılı okulu sayılan bu yurtta kalanlara “Ashabu's-Suffe” denildi.

Mescid-i Nebevi


Mescid-i Nebevi

Muhammed, bir hadisinde şöyle der:
"Benim şu mescidimde kılınan bir namaz, Mescid-i Haram haricinde diğer mescitlerde kılınan namazlardan bin kat hayırlıdır."[15]
Medine (müslümanlarca Yesrip'e Medinetü'n Nebi , Peygamberin Ülkesi dendi) halkı, dinleri uğruna Mekke’den göçenlerden (muhacirun) ve bunlara yardımcı olduklarından dolayı ensar adını alan yerli halk (aslen Yemenli Evs ve Hazreç kabileleri ki yerleştikleri bu yere Yemen Serabı anlamında Yesrip dediler. Hazreç, Hadramut'ludur.) ile Benu Kureyza, Benu Kaynuka, Benu Nadir adlı Yahudiler’den oluşuyordu. Bunlar arasında birlik sağlamak oldukça güçtü. Medine sınırları yakınlarında Hayber vb. yerlerde yaşayan Yahudiler, varlıklı kişiler olduklarından, çevre üzerinde etkiliydiler. Evs ve Hazreç kabileleri arasındaki geleneksel düşmanlığın yeniden alevlenme olasılığı da vardı. Ayrıca Ensar ile Muhacirunu kaynaştırmak, çözülmesi gereken bir sorundu. Muhammed, bütün bu kesimleri birleştirip bağdaştırmak amacındaydı. Ancak her şeyden önce çok yoksul olan göçmenlerin durumlarının düzeltilmesi gerekiyordu. Muhammed Muhacirleri Ensar ile kardeş ilan ederek, ensarın onlara yardım etmesini sağladı. Yahudiler ile açılan aralarını düzeltmek için bu kavmi, hıristiyan ve putperestleri de müslümanlarla birlikte içine alan Medine kent devletini kurdu. Arapça Madinat/Madinah ya da Türk söyleyişi ile Medine kelimesi şimdiki devlet anlamındadır, Yesrip bir site devleti idi. Şimdi bile İsrail Devleti'nin resmi adı "Madinat Yişral" dir. Bu kesimlerin hak ve yükümlülüklerini saptayan 47 maddelik bir tür Medine Anayasası'nı benimsendi.
Kendi dinleri ile birçok benzerlikler göstermesine karşın, Yahudiler müslümanlığa karşı çıktılar. Muhammed onlara, İslam dininin kendinden önceki peygamberlerin söylediklerine uygun ve onların da bildirdiği, dolayısıyla onların dininin devamı olan bir din olduğunu ifade etti. Yahudiler yine de İslam dinine ve müslümanlara karşı olumsuz tutumlardan vazgeçmediler. Medine’de Muhammed’e karşı olanlar yalnızca bunlar değildi; Mekkeli putperestlerin ajanları müslümanlığı seçtiklerini söyleyip karışıklık çıkartmaya çalışıyorlardı.
İlk dinî ritüeller

Kur'an, Musevilik (Musa'nın izinden gidenler) ve Hıristiyanlığı (Hristo-İsa'nın izinden gidenler)din olarak tanımakla birlikte, dönemindeki Musevi ve Hıristiyanların bu dinleri bozduklarını belirterek, onları yeniden tevhit dinine çağırdı. Hicret’in 2. yılında (624) Kudüs şehrinde bulunan Mescid-i Aksa yerine,Mekke şehrinde bulunan Kâbe kıble olarak kabul edildi. Müslümanlar Hac farizasını yerine getiremediklerinden, kurban, Musalla denilen açık alanda kesildi; ertesi yıl ise Ramazan ayı, yeniden Oruç ayı olarak kabul edildi ve hac yeniden farz kılındı.
632 yılının Mart ayında (9 Zilhicce) arefe günü 100.000 den fazla kişiye Rahmet Dağı'nda verdiği son hitabesine veda hutbesi denir.
Vefatı

632 yılının sonlarında, Veda Haccı'ndan sonra peygamber hastalandı.
Son anlarında Ayşe ve çocukları yanındaydı. Son tavsiyesi "Ellerinizdeki kölelerinize iyi davranınız, namaza dikkat ve devam ediniz!" şeklinde oldu.[16]
Başı Ayşe'nin göğsüne dayalı şekilde kelime-i şehadet getirdi. Ağzından dökülen son cümle "Allahümme er-refikül ala..." şeklindeydi. Bu şekilde 8 Haziran 632 yılı pazartesi günü vefat etti.[11]
Vefat haberini duyan ashab hemen evine geldi. Ömer onun öldüğünü kabullenemiyordu. Ebubekir "Şayet Muhammed'e tapıyor idiyseniz, bilin ki Muhammed öldü. Yok, şayet Allah'a tapıyorsanız, bilin ki Allah bâkidir." diyerek insanları yatıştırdı. Daha sonra şu ayeti okudu:[11]
Muhammed, ancak bir peygamberdir. Ondan önce de peygamberler gelip geçmiştir. Şimdi o ölür veya öldürülürse gerisin geriye (eski dininize) mi döneceksiniz? Kim gerisin geriye dönerse, Allah'a hiçbir zarar veremez. Allah şükredenleri mükafatlandıracaktır.(Al-i İmran 144)
Peygamber Mescid-i Nebi'nin yanında mezarına defnedildi.


İsa


İsa (Aramice: ܝܫܘܥ, Arapça: عيسى, İbranice: ישו yeshu', Yunanca Ιησούς Iēsoũs) (d. M.Ö. 6-4 - ö. M.S. 29-36), Hıristiyanlıktaki temel figür.[1] İslam dininde ise bir peygamber olduğuna inanılır. Doğum ve ölüm tarihleri ile ilgili olarak kimi tarihçiler ve araştırmacılar farklı görüşler belirtirler. Memleketine atfen[2] Nasıralı İsa olarak da bilinir. Hıristiyan kaynaklarında ve yer yer Kur'an'da ismi İsa Mesih olarak geçer.[3][4][5][6] İsa'nın yaşadığı dönemde Yahudilerin çoğunlukla babalarının ismiyle birlikte anılması sebebi ile İsa yaşamı süresince Yusuf'un oğlu İsa olarak isimlendirilmiştir.[7]
Teolojide kullanılan, İsa'nın yaşamına dair ana kaynaklar Yeni Ahit'teki dört kanonik İncil'dir (Matta, Markos, Luka ve Yuhanna). Genel kabule göre bunlar I. yüzyılda yazılmışlardır. Yakın zamanda Havari Yehuda İskariyot tarafından yazıldığı kabul edilen Yehuda'nın Müjdesi belgelerine ulaşılmıştır.
Hıristiyan tarihçilerin ve Kitab-ı Mukaddes konusunda araştırma yapan teorisyenlerin bir çoğu, İsa'nın Celileli bir öğretmen ve marangoz olduğu, şifa dağıttığı, Yahya peygamber tarafından vaftiz edildiği, "halkı isyana teşvik etmek" suçuyla, Yahudi din adamlarının teşviki ve Roma İmparatorluğu'nun Yahudiye eyaletinin valisi Pontius Pilatus'un emri ile Kudüs'te çarmıha gerildiği konusunda hemfikirdir. İslam'da İsa peygamberin tarihsel kişiliği Hrsitiyanlık ile benzerlik gösterse de çarmıha gerilmekten mucizevî bir şekilde kurtulduğu düşünülmektedir ve ilahlaştırılmasına karşı çıkılmaktadır.[8] Buna rağmen bazı tarihçi ve araştırmacılar, İsa'nın gerçek bir şahsiyet olduğu konusunda şüphecidirler. Dini metinlerde, İncil'de ve Kur'an'da sıkça bahsinin geçmesine rağmen tarihi belgelerde ismine rastlanmayışını, mitolojik bir karakter olabileceğine yorarlar. Yeni Ahit'teki İsa ile ilgili bilgilerin Eski Mısır tanrısı Horus ile büyük benzerlik gösterdiği iddia edilir
Kökenbilim [değiştir]

Daha çok bilgi için: Mesih
Türkçe'de kullanılan adı arapça kökenlidir (عيسي). Anadolu'da sözcüğün "Ese" ve "Esi" biçiminde kullanıldığı da görülür. Batı medeniyetlerinde kullanılan Christ, Christus, Cristo vb. isimleri, İbranice 'kutsal yağ ile ovulmuş, kutsanmış' anlamına gelen Mesih kelimesinin Yunanca karşılığı olan Hristos (Χριστός) kelimesinden türemiştir [9].
Soyu ve doğumu [değiştir]


İsa ve annesi Meryem


Bazı araştırmacılara göre İsa, Roma İmparatoru Augustus zamanında, o dönemde Roma İmparatorluğu'na bağlı olan Beytüllahim'de (M.Ö. 4) dünyaya gelmiştir. Hem kendisi, hem soyu, hem de müritleri Arapça'nın bir Suriye lehçesi olan Aramice konuşurdu. Günümüzde bilinen Hıristiyan (Christos) ismi, Arapça Mesih(kutsal ruh ile melhemlenmiş)'ten Rumca'ya Chrisan-Chrisos (melhemlenmiş)'e ilk kez Antakya'da tercüme edildi. Roma İmparatorluğu ve Avrupa'da bu isimle tanındı. Bazı kaynaklara göre Beytüllahim yer adı değil, İsa'nın doğumu sırasında gökyüzünde görülen çok parlak yıldız gibi bir nesnedir. Bu iddiaya göre Beytüllahim tabiri İsa'nın nerede değil, ne zaman doğduğunu göstermektedir. Beytüllahim bugün Filistin Özerk Bölgesi'ndedir.
İbrahim'in oğlu İshak'ın soyundan geldiğine inanılır. Tanrı tarafından babasız doğduğuna inanıldığı için soyu üvey babası Yusuf'a göre tayin edilir.
Annesi Meryem, Levioğulları soyundan geliyordu. Yeni Ahit, Meryem'in kocası ve İsa'nın kanuni babası olarak andığı marangoz Yusuf'un Davud'a kadar çıkan soyağacını verir. Eski Ahit'te Meryem'den ya da İsa'dan o dönemde henüz dünyaya gelmedikleri için sözedilmez. Ancak Hristiyanlıkta, Eski Ahit'te yer yer İsa'nın ima edildiği inanışı vardır. Kur'an'da ise Meryem'den, Meryem'in annesinden, babası İmran'dan ve İsa'dan bahsedilir, Meryem'in annesinin Meryem'i doğurması anlatılır. İsa'nın daha beşikte iken konuştuğu ve babasının olmadığı, İsa'nın yaratılmasının Âdem'in yaratılması gibi yoktan olduğu, İsa'nın öldürülmediği ve hala bir biçimde yaşıyor olduğu yazılıdır (Nisa suresi, 156-157. ayetler).
Hıristiyanlıkta İsa [değiştir]


Atina'daki Defne Kilisesi'nin kubbesindeki İsa mozaiği (1090-1100)


Ana madde: Hıristiyanlık'ta İsa Hıristiyan inancında İsa tanrının oğlu ve bizzat tanrının kendisidir. Baba (Tanrı) ile insanlar arasında aracı, Beklenen mesih, kurtarıcı, rab, tanrı ile aynı "öz" den olan, güçlü tanrı, tek insan, dünyanın tek kralı, Kutsal Üçlü Birlik'teki kişilerden "oğul"dur. Hıristiyan kaynakları onu "İsa Mesih" olarak anarlar.
İsa'nın tanrısal ve insani özellikleri farklı mezheplerce farklı yorumlanır. Hıristiyanlığın Monofizit görüşüne göre insani tabiatı ile tanrısal tabiatı, Tanrısal özü altında erimiş ve ayrılmaz bölünmez tek bir tabiat meydana gelmiştir. Çarmıhta, İsa'nın insani tabiatı gibi ilahi tabiatı da acı çekmiştir. Meryem Theotokosdur, yani Tanrı anasıdır.
Diofizit görüşe göre ise insani ve tanrısal olmak üzere birbirinden bağımsız iki tabiatı vardır. Çarmıha gerildiğinde ilahi tabiatı bedeninden ayrılmış, sadece insani tabiat acı çekmiştir. Meryem, insan olan İsa'nın annesidir dolayısıyla da ona Theotokos yani Tanrı anası denemez.
Ortodoks, Katolik ve Protestanlara göre İnsani ve Tanrısal iki tabiatı olup bunlar asla birleşmezler, karışmazlar ve ayrılmazlar.
İslamda İsa [değiştir]


Bir Osmanlı minyatüründe göğe yükselen İsa


Ana madde: İslam'da İsa İslam'a göre İsa; Meryem'den babasız dünyaya gelmiştir, son peygamberin gelişini haber veren bir müjdecidir ve Allah'ın İsrailoğulları'na gönderdiği bir peygamberidir. Kur'an'da ismi "İsa Mesih" olarak geçer [10]. İslama göre İsa çarmıha gerilmemiştir. Ayrıca İslam, İsa'nın tanrının oğlu olduğu fikrini şirk kabul eder.[11][12]
Babasız doğuşu [değiştir]

İslam dininde İsa'nın, Allah'ın önemli peygamberlerinden biri olduğuna inanılır ve İsa'ya saygı duyulur. Hıristiyan metinleri gibi Kur'an'da da İsa'nın biyolojik bir babası olmadan, Tanrı'nın isteği ile doğduğu belirtilir [13]:
"Allah nezdinde İsa'nın durumu, Adem'in durumu gibidir. Allah onu topraktan yarattı. Sonra ona "Ol!" dedi ve oluverdi." (Al-i İmran Suresi, 59)

* İsa ile Adem arasındaki benzerlik, matematiksel olarak da desteklenmiştir. Her iki isim Kuran boyunca 25'er defa olmak üzere eşit sayıda tekrarlanır.

İsa Kur'an'da mütemadiyen "İsa bin Meryem" (yani Meryem oğlu İsa) olarak anılır. Yine Hristiyan inancına benzer şekilde İslam'da da onun Allah'ın izniyle çeşitli mucizeler göstermiş olduğuna inanılır:
"...Meryem oğlu İsa'ya da mucizeler verdik. Ve onu, Rûhu'l-Kudüs (Cebrail) ile destekledik. (Ne var ki) gönlünüzün arzulamadığı şeyleri söyleyen bir elçi geldikçe ona karşı büyüklük tasladınız. (Size gelen) peygamberlerden bir kısmını yalanladınız, bir kısmını da öldürdünüz." (Bakara Suresi, 87) "Melekler demişlerdi ki: Ey Meryem! Allah sana kendisinden bir Kelime'yi müjdeliyor. Adı Meryem oğlu İsa Mesîh'tir; dünyada da, ahirette de itibarlı ve Allah'ın kendisine yakın kıldıklarındandır." (Al-i İmran Suresi, 45) Mesihliği [değiştir]

Mesih kavraminin İbranice'den gelmesi ve diğer İbrahimi dinlerde de yer alması nedeniyle, peygamberin ölümünden sonraki yıllarda bu kavram sık sık israiliyyata konu olmuşur. Mesih kavramı Kur'an'da kimi yerlerde İsa Mesih şeklinde kullanılır ancak ayrıntılı olarak açıklanmaz.
Tanrılık atfının reddi [değiştir]

İslamiyet İsa'nın Tanrı olduğunu veya Tanrı'nın oğlu olduğunu kabul etmez, bu tür bir fikre şiddetle karşı çıkar. Kur'an'da bu durum şöyle açıklanır:
"Şüphesiz, 'Allah Meryem oğlu Mesîh'dir' diyenler andolsun ki kâfir olmuşlardır..." (Maide Suresi, 17) "...Allah birdir. Allah sameddir. O, doğurmamış ve doğmamıştır. Onun hiçbir dengi yoktur." (Ihlas Suresi) Çarmıha gerilmesi [değiştir]

Ve Allah'ın elçisi "Meryem oğlu İsa Mesih'i öldürdük," demelerinden ötürü... Oysa onu öldürmediler ve onu asmadılar; fakat öyle yaptıklarını sandılar. Tüm mezhepler bu konuda kuşku içindedir. Onların bu konuda bir bilgisi yok; sadece zanna uyuyorlar. Kesin olarak onu öldürmediler. (Kuran 4:157)
Muhammed'in gelişini bildirmesi [değiştir]

Kur'an da İsa'nın Muhammed'in geleceğini bildirdiği belirtilir:[kaynak belirtilmeli]
"Hatırla ki, Meryem oğlu İsa: 'Ey İsrailoğulları! Ben size Allah'ın elçisiyim, benden önce gelen Tevrat'ı doğrulayıcı ve benden sonra gelecek Ahmed [14] adında bir peygamberi de müjdeleyici olarak geldim', demişti. Fakat o, kendilerine açık deliller getirince: Bu apaçık bir büyüdür, dediler." (Saf Suresi, 6) Bazı İslam düşünürlerine göre İncil'de bahsi geçen Faraklit, Muhammed'dir.[kaynak belirtilmeli] Hıristiyan inanışına göre ise Faraklit, Kutsal Ruh'tur.[kaynak belirtilmeli]
Musevilikte İsa [değiştir]

Museviliğe göre ise İsa, sahte peygamberdir. Bununla beraber modern Yahudilerin bir kısmı İsa'nın aziz veya peygamber olabileceğini ancak kesinlikle bekledikleri kurtarıcı (mesih) olmadığını düşünürler.
İsa'nın Yaşamadığına Dair Görüşler [değiştir]

Özellikle son yıllarda Zeitgeist adlı belgeselin dile getirdiği bir fikir de İsa'nın aslında astrolojik bir kişileştirme olduğudur. Bakire Anneden doğumu, üç kralın yıldızı takib ederek bulması gibi astrolojik bulgulara ve diğer dinlerdeki benzerliklere dayanır. Bu fikre göre İsa aslında Horusinancının bir türevi niteliğindedir.
Milat [değiştir]

Miladi takvim İsa'ya göre düzenlenmiştir. Milat, İsa'nın doğumudur. "M.Ö." Milattan önce, "İ.Ö." İsa'dan önce demektir. Aynı şekilde "M.S." milattan sonra, "İ.S." İsa'dan sonra demektir. Milattan sonra anlamında kullanılan A.D. (Anno Domini) Latince "Efendimizin yılında" anlamına gelmektedir.


Musa

Musa (Arapça: موسى, İbranice: מֹשֶׁה Móše) İbrani peygamber,İslam[1], Hristiyanlık[2], Yahudilik[3] dinlerinde ve Bahai[4] inancından peygamber kabul edilir.
Tevrat, Allah tarafından Musa'ya indirilmiştir. Kızıldeniz'i mucizevî bir şekilde âsâsıyla yararak İsrailoğulları'nı Mısır'dan çıkarmış, Firavun ve ordusu İsrailoğulları'nın peşinden gelirken Kızıldeniz'de boğulmuşlardır.

Dinî metinler [değiştir]
Musa'nın hayatı ile ilgili kaynak alınan belgeler dinî metinlerdir. Bunlar Tevrat'ın Çıkış, Levililer, Sayılar ve Tesniye bölümleri ile Kuran-ı Kerim ayetleridir.
Hayatı [değiştir]

Çıkış ve Tekvin'e göre; İsrailoğulları Mısırlı yerliler ile birlikte Nil Deltası'nın doğusunda yaşıyorlardı.Burada ağır işlerde köle olarak çalıştırılmaktaydılar.
Musa, İmran'ın oğludur, Levi kabilesindendir, Yakup'un soyundan gelir ve Annesi Yocheveddir. Kızkardeşi Meryem, erkek kardeşinin adı ise Harundur.
Musa doğduğu sırada Mısırda İsrailoğulları köle olarak en ağır işlerde çalıştırılmaktaydı. İsrailoğulları atalarının toprakları olan Kenan illlerine gitmek istedi iseler de Firavun onları bırakmadı. Kur'anı Kerim'e ve Tevrat'a göre Bir gün Firavun gördüğü bir ruya üzerine İsrailoğullarından doğan bütün erkek çocukların öldürülmesini emretti. Bu hadise Kur'an ve Tevrat'ta yer almaktadır.[5] [6]Bunun üzerine çocuklar öldürülüp Nil Nehrine atıldı.
Ancak erkeklerin azalması bazı işlerin aksamasına sebep oldu ve bunun üzerine Firavun çocukların bir sene öldürülüp bir sene öldürülmemesini emretti.
Musa, çocukların öldürüldüğü sene dünyaya geldi. İmran ve Yocheved ona yalnızca üç ay bakabildi. Kur'ana göre Musa'nın annesine: "Çocuğu emzir, başına geleceklerden korktuğun zaman onu suya (Nil'e) bırak. Korkma, üzülme. Biz şüphesiz onu sana döndüreceğiz ve peygamber yapacağız" denmiştir.[7] Annesi Musa'yı zift ile birbirine yapıştırılmış otlardan oluşan bir muhafaza içerisinde Nil Nehrine bırakır. Musevi kaynaklara göre firavun'un kızı Thermuthis[8] ancak Kuran-ı Kerim'e göre karısı[9] Musa'yı bulur ve saraya alır.
Ancak çocuğun İbranî olduğu kısa sürede anlaşılır. Musa'nın ablası onu emzirecek bir İbranî aile bildiğini söyler ve onu gerçek annesine geri götürür.
Firavun çocuğu bir İbranî olduğu için istemez. Ancak çocuğu daha sonra kabullenir. Bu vak'a Kuran'da şöyle anlatılır: "Firavun'un karısı dedi ki: "Benim için de, senin için de bir göz bebeği; onu öldürmeyin; umulur ki bize yararı dokunur veya onu evlat ediniriz. "Oysa onlar (başlarına geleceklerin) şuurunda değillerdi."[10] Musa kendi annesi tarafından emzirildikten sonra saraya geri gelir ve ona "çekip çıkarılma" anlamına gelen Musa ismini verir.[11] [12]
İsmi [değiştir]


Musa'nın bulunuşu, çizim Edwin Long.


Tevrat ile Kuran-ı Kerim'e göre Musa "çekmek/çıkarmak" (sudan) anlamına gelmektedir.
Bir diğer inanışa göre Mısırlı bilginler ona Mısırlı dilinde "den olma", "oğul" anlamına gelen Moses ismini vermesini tavsiye etmişlerdir.
Mısır: Salgın hastalıklar ve toplu göç [değiştir]


Musa ve Firavun, 6.yüzyıl İncili


Allah Musa'ya İsrailoğulları'nı firavunun köleliğinden kurtarma görevi verir. Ona bir âsâ verir ve Musa bu âsâ ile lüzumunda içinden yılan çıkarma, hastaları iyileştirme ve nehrin suyunu kan rengine çevirme gibi çeşitli mucizevî işler yapar[13] Kuran’a göre Musa Firavun’u İsrailoğullarını bırakması ve Allah'a iman etmesi yönünde davet eder.Ancak o bu daveti kabul etmez.[14][15]
Musevilik'te ve Hıristiyanlık'ta Musa [değiştir]

Ana madde: Musevilik'te Musa Museviliğin kutsal kitabı Tanah'ın bir bölümünü meydana getiren Tevrat (Tora), Hristiyanlığın kutsal kitabı Kitab-ı Mukaddes'in Eski Ahit kısmında da bulunmaktadır. Bu sebeple Musevilikteki ve Hıristiyanlıktaki Musa bahsi aynıdır.
İslam'da Musa [değiştir]

Ana madde: İslam'da Musa
Musa İslamiyet'e göre peygamberdir. Tevrat, Allah tarafından Musa'ya indirilmiş, Sina yarımadısında, Eymen vadisinde, Tur dağında kavmine "on emir" adı altında Allah'ın şeriatını bildirmiştir.
Musa ve Akhenaton İlişkisi [değiştir]

Bir görüşe göre Mısır'ın tektanrılı firavunu Akhenaton Musa'nın ta kendisidir ve Mısır'dan sürüldükten sonra bu din değişerek Yahudiliğe dönüşmüştür.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
https://rocklife.forum.st
 
3 Kutsal Dinin Peygamberleri (Hz. Muhammed,İsa Mesih,Hz Musa)
Sayfa başına dön 
1 sayfadaki 1 sayfası
 Similar topics
-
» Şeyh Muhammed Said El Cezeri
»  Kutsal Emanetler
» Şeyh Muhammed Nurullah Seyda El-Cezeri (K.S.A)
» Hristiyanların dört kutsal kitabı
» Imam-i Muhammed Gazali

Bu forumun müsaadesi var:Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz
RockLife Rock Metal Forum :: Kültür, Sanat, Biyografi, Tarih :: Biyografi :: Din-
Buraya geçin: